Bölüm Yirmi Dört | Silik Ayak İzleri

458 66 194
                                    

*Bir müzik bıraktım, iyi okumalar...

Ölümden pek bir farkı olmadığını düşündüm. Bağlı ellerime rağmen suyun içinde çırpındığım birkaç saniye zifiri karanlığın orta yerine biri beni bırakıp kaçmış gibiydi. Sahipsiz bir evlat, sokağa atılmış bir hayvan gibi hissetmekten kendimi alamadım.

Ta ki karanlığa hapsedilmiş gözlerimin önüne bana ait olmayan anılar gelene dek.

Suyun içerisinde olduğumu çok iyi bildiğim halde gece avcısı baykuşun sesleri doldu kulağıma. Kapkaranlık bir ormanın orta yerine dikilmiş siyah dış cepheli görkemli ev tıpkı bizim evimize benziyordu. Olayları dışarıdan izleyen ilahi bir göz gibi büyük evin pencerelerinden birine sızdım. Evin bordo ve siyah renkle boyanmış kasvetli duvarları arasından geçip geniş bir salona sızdım.

Bu bir rüya mı?

Salonun duvarlarına asılan şeytani figürleri, köşede duran yuvarlak masa üzerine üst üste istiflenmiş Voodoo bebeklerini gördüm. Beş köşeli yıldızın, yine tıpkı bizim evde olduğu gibi yere kazınmış görüntüsünün üzerine, yıldızın etrafında daire oluşturan kara cüppeli kadınlara şahit oldum. Bu tekinsiz kadınların tam ortasında, yerde dizleri üzerinde bir başka kadın duruyordu. Yerdeki kadın, diğerleri aksine açık mavi tonlarında uzun bir elbise içerisindeydi. Sarı saçları o kadar uzundu ki yere değdiğini görebiliyordum. Kafasını kaldırdığında yüzünün göz yaşları ile ıslandığını, dudak kenarlarının hafif hafif kanadığını gördüm.

''Yapmayın lütfen.''

Sesi oldukça cılız çıkıyordu. Adeta hırpalanmış, eziyet görmüş bir köleden farksızdı. Kara cüppeli kadınlardan biri elinde tuttuğu Voodoo bebeğini aşağılık bir tavırla önüne fırlattı.

''Bunu mu şikâyet ettin? Anlat bakalım.''

''Ben bir şikâyet etmedim!'' diye bağırdı sarışın kadın.

Bir diğer kadın -hepsi aynı cüppelerin içerisinde, yüzleri bile tam görünmezken hangisinin konuştuğunu kestirmek çok zordu- söylendi.

''Bebek gibi, küçük bir çocuk gibi gidip yetiştirmişsin meclise!''

''Bunu yapamazsınız, Voodoo büyüsü kullanmak yasak!''

Öyle yüksek ve tiz bir kahkaha sesi yükseldi ki ürperdiğimi hissettim.

''Öyle mi? Ah canım, ne şekersin. Biz bilmiyorduk iyi ki söyledin.''

Farklı sesler, beynimin içinde birbirine girerken görüş alanım git gide bulanıklaşmaya başladı. Gözlerimin odaklandığı tek kişi yıldızın ortasına mahkûm edilen o kadındı. Yüzündeki çaresizliği, gözlerinde yalnızlığı hissettim.

Kadınlardan biri cüppesinin eteklerini toplayarak sarışın kadının etrafına usul usul dönmeye başladı.

''Siz Su Cadıları her şeyin en doğrusunu yapıyorsunuz ya bizim de yapmamıza gerek yok diye düşündük.''

Başımın iki yanından adeta sert bir cisimle vurulmuşçasına sarsıldım.

''Biz cadıyız, iyilik perisi değil. Yeni kanunlara, yeni hükümlere lüzum yok! Biz her zaman karanlık oynadık, yine karanlık oynayacağız. Eğer siz oynamak istemiyorsanız ayağımızın altından çekilin!''

Kadına savurduğu tekme ile kaburgalarımda hissettiğim sızı eş zamanlıydı. Kadın yere serilirken sızlandım. Kadın, alnını yere dayadıktan sonra derin bir nefes alıp verdi. Sırtının birkaç defa inip kalktığını gördüm.

''Ne var biliyor musunuz?'' derken sesi oldukça boğuktu, onu neredeyse duyamayacaktım.

Açık pencerelerden içeriye dolan kurt uluma seslerine karışmış rüzgârın çığlığıyla perdeler hareket etti.

Fırtınalı Gecede (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin