Bölüm Otuz Beş | Aşk Bir Zayıflık Mıdır?

473 58 20
                                    

Bir şarkı ekledim... İyi okumalar! 😚

Gün aydığında dinlenilmiş bir uykudan uyanmadığımı biliyordum ama en azından huzurlu uyumuş olmakla yetinebilecektim. Yatakta doğrulduğumda yanımda kimse yoktu. Öyle ki bu durum bana yalnızca bir anlığına gerçekliği sorgulatmıştı. Hayal ile gerçek benim hayatımda birbirinden ayırmakta zorlanacağım kadar iç içeydi. Yataktan çıkmadan hemen önce telefonumu kontrol ettim ve Emre'nin gecenin uygunsuz bir saatinde yazdığı son mesajları gördüm.

Telefonları açmadığın için yazıyorum.

Kara Cadıların baskısına rağmen mahkeme iki gün sonra olacak.

Kendini hazırla ve gel.

Bir de seni özledim.

Ekranı yeniden kilitleyip bıraktığımda yataktan çıkmaya hiç hazır olmasam bile kaçıp durmakla bir yere varamayacağımı öğreneli epey olmuştu. Büyük bir korku ve utançla attığım her adımla çatı katından ayrıldım. Merdivenleri inmeden hemen önce tıkırtılar duymak gerçekliği sorguladığım o kısa anı sonlandırmıştı. Çıplak ayaklarımla bir bir basamakları inip, dün gece aklımı yitirmeme neden olacak aralık salon kapısından içeriye kafamı uzattım. Bir tabutun başında kendimi gördüğüm masada sadece iki kişi için ayarlanmış tabaklar ve bardaklar duruyordu. Bana arkası dönük ve bu sessizliğin içinde bile geldiğimi duymayacak kadar dalgın olan Sarp'ın masayı hazırlarken bir yandan kokusu bana kadar gelen ama kupanın içinde olduğu için göremediğim içkiyi kafasına dikişini izledim. Bardağı masaya koymasıyla arkasını döndü ve kapıdaki beni yakalamayı başardı. Dalgınca yerinde irkildi.

''Ne zaman uyandın?''

''Şimdi.''

Gözüm masaya kaydıktan hemen sonra içeriye çekingen adımlarla girdim. İşaret parmağımla kupayı göstererek ''Bunun için erken bir saat değil mi?'' dedim.

Kafasını iki yana salladı.

Hiçbir şey demedi.

Tam arkasında kalakaldığımda o masaya oturamayacak kadar kötü hissediyordum. Önce omzunun üstünden bana baktı.

''Ne oldu?''

Yüzüne bakarken bu evde büyümüş ve baskılanmış pasif bir çocuk olarak kapalı kutulara, konuşulmayan sözcüklere tahammülümün olmadığını bir kez daha anladım.

''Benimle konuşmayı düşünüyor musun?'' dedim bir anda.

Tam kafasını çeviriyordu ki kolundan tutup bana dönmesi için çekiştirdim. ''Bana bakar mısın? Kafanı çevirip durma!''

Tüm bedeniyle bana döndüğünde gözümü bununla açacağımı tahmin edememiş gibiydi.

''Bir not bırakıp çekip gittin. Elbette seni bekleyecektim ama döndüğünde nereye gittiğini bile söyleme zahmetine girmeyecek misin, Sarp? Bunu bile söyleyemeyecek kadar bana kızgın olamazsın.''

Kaşları hafif çatık, çenesi oldukça gergindi.

''Sana kızgın değilim.'' dedi.

Kendimi gülerken buldum. ''Bana kendini anlatma çünkü seni senden daha iyi tanıyorum.''

Elimle onu işaret ettim. ''Bu kızgın olmadığın halin mi? Bu hangi haline benziyor biliyor musun? Bu eve döndüğüm ilk günkü haline. Kızgın olmadığını ispat etmeye çalışıyorsun çünkü öylesin.''

Yutkunduğunu gördüm fakat geri adım atmadı.

''Sana kızgın değilim, Ahsen. Sana kızgın olamam.''

Fırtınalı Gecede (Tamamlandı) Where stories live. Discover now