6. Bölüm

46.7K 1.6K 111
                                    

Önümde kablolara bağlı yatıyordu. Gözlerini sıkıca kapatmıştı. Solgun teniyle bir ölüden farksızdı. Koca odadaki derin sessizliği kalbinin sesini yansıtan büyük bir makine bozuyordu. Sancar Kahraman'ın sahiden bir kalbi vardı. Ama sadece atan, onun yaşamasını sağlayan bir et parçasından başka bir şey değildi. İçinde ufacık bir sevgi kırıntısı bile yoktu. Yapayalnızdı. Olması gerektiği gibi de yapayalnız ölecekti. İstediği bu değil miydi sahi? Annemi öldürdükten sonra beni İzmir'e sürgün etmesinin tek nedeni bu isteği değil miydi?

Koluna saplanan iğnenin acısını hissetmeyecek kadar kendinde değildi. Hemşirenin bana değen bakışlarını umursamadan şırınganın ucundaki tüpe usulca dolan kanı izledim. Ölmeden önce ondan alabileceğim son şey bu olacaktı. Daldığım düşüncelerden uzatılan elle sıyrıldım. Sıcaklığı avucumda hissettiğimde sıkıca sardım. Başımı salladığımda hemşire odadan çıktı.

Koca odanın ortasındaki yatağın kenarında bulunan küçük, tek kişilik koltukta elimde onun kanıyla oturmaya devam ettim. Gözlerini açmasını beklediğim dakikalar ardı ardına geçerken sabırsızlığım katlanıyordu. İçimdekileri söyleyip bir an önce buradan gitmek ve Yedi Aşiret'in diğer ağalarının sahte ölümümün ardından çevirecekleri oyunları bir köşeye çekilip izlemek istiyordum. Kolumdaki saate bir kez daha bakıp doğruldum. Daha fazla bekleyemezdim. Bu odada onun yanında geçireceğim her bir dakika hem ondan nefret eden kalbime bir ihanetti hem de o adamlar için kurduğum planı tehlikeye atacaktı.

"Savaş?"

Ayağa kalktığım anda duyduğum sesle başımı kaldırdım. Nefes almasını sağlayan maskeyi çenesine kaydırmıştı. Kan kırmızıya dönen gözünün akıyla birlikte kara gözleri küçülmüştü. Mümkünmüş gibi daha da korkutucu görünüyordu. Ona doğru attığım iki büyük adımla yatağa yaklaştım.

"Öldürmek istediğin oğlunu karşında gördüğün için şaşırmışa benziyorsun, Sancar Ağa? Yanılıyor muyum yoksa?"

"Ne? Neden... Bahsediyorsun... Savaş?"

Yorgunlukla bezeli sesi kulaklarıma ulaştığında hırsla aramızdaki mesafeyi kapattım. Ellerimi başının iki yanına yaslayıp üzerine eğildim. Gözleri şaşkınlık dolu bir ifadeyle büyüdü. O an odada duyulan makinenin sesi daha da arttı.

"Aptal rolü yapmayı kes! Nereden geliyorum ben biliyor musun? Beni öldürmek için gönderdiğin o lanet tepeden! Annemi gömdüğün, bana da yanındaki yeri uygun gördüğün ıssız, çorak yerden!"

Çatılan kaşlarını gördüğümde, yumruklarımı sıkıp iki yanına vurdum tüm gücümle. Yatak duvara çarparken karşımdaki adamın kalp sesleri artık tüm odada çınlıyordu.

"Tek bir kez... Hayatımda tek bir kez sana güvendim ben! Ama sen ne yaptın? Yine beni yanılttın baba!"

Dudaklarımdan firar eden o sözcük kalbim kadar dudaklarımı da yaktı. Yıllardır kendime yasak etmiştim oysa. Beni İzmir'de halamın kucağına bırakıp gittiği o gece, arkasından defalarca haykırdığım o iki heceyi kalbimin gizli köşesine saklamıştım. Şimdiyse tüm sırlar gibi onun da firar etme zamanı gelmişti.

"Savaş!"

Sesini duymaya, daha fazlasını işitmeye gücüm yoktu. Öfkem dur durak bilmezken o an hiçbir şey umurumda değildi. Yumruklarımı başının her iki yanından yatağa savurdum.

"Madem beni öldürmek istiyordun, yaşamam bu denli ağır bir yüktü senin için... Neden o gün annemle birlikte öldürmedin beni de? Neden bunca yıl bu acıyla yaşattın beni?"

"Savaş dur! Kim öldürmek istedi seni?"

Sözleriyle alaycı bir şekilde güldüm. Yavaşça geri çekilip ellerimi saçlarımdan geçirdim hızlıca.

GÜNAHKAR (Yedi Aşiret Serisi - I)Where stories live. Discover now