11. Bölüm

38.3K 2.1K 129
                                    

Siz asla geri gelmeyecek birini beklediniz mi? Bir daha yüzünü göremeyecek, sesini duyamayacak, kokusunu ve sıcaklığını hissedemeyeceğiniz birini? Ben bekledim. Annemi... Asla kavuşamayacağımızı, bir daha beni kollarıyla saramayacağını, her gece anlattığı masalları bir daha o nahif sesinden duyamayacağımı bilerek bekledim. Kimse bilmedi hissettiklerimi. İçimdeki koca yangını kimse görmedi.

Yıllar sonra bu odada, beni ardında bıraktığı bu yerde seslenmek istedim ona. "Anne!" demek, avazım çıktığı kadar bağırmak istedim. Dilimi yakacak o kelimeyi defalarca haykırmak. "Anne..." Sanki söylesem bu odaya gelecek, girdiği o karanlık yoldan bana geri dönecekti. Yüreğimdeki o keskin sızı varlığını yine hatırlatmıştı. "Olmaz! Seslensen de faydasız... O gitti! Gitti!" Gözlerimden süzülen yaşları silmeden, avuçlarımdaki küçük kar küresini bir saniye bile bırakmadan öylece oturdum çöktüğüm o yerde.

Günahkâr bir kadının günah tohumuydum ben. Bu topraklarda yüzüme bakan her bir insanın aklında yer eden, koca bir ayıbın geride kalan tek bağıydım. Bugün cenazede beni gören herkes kim olduğumu anlamıştı. Yaşamamamı diliyorlardı belki de. Seçme şansları olsaydı eğer, yirmi beş yıl önce günahkâr gelin ağalarıyla birlikte o odada ölmemi tercih edeceklerini biliyordum. Beni tanımasalar da nefret ediyorlardı benden. Ama alışacaklardı. Varlığıma alışacaklar, bana güvenmeyi öğreneceklerdi. Buna mecburlardı. Benim burada olmaya mecbur olduğum gibi... Onlara adaletli davranacak, hak ettikleri değeri verecektim.

"Ya hiç bulamazsan onu Savaş?" dedi içimdeki ses. "Ya hiç 'kardeşim' diye saramazsan onu? Ya çok geç kaldıysan?"

Başımı salladım isyan edercesine. Ayakta duramazdım o zaman... Eğer hayatta değilse yaşayamazdım. Derin bir nefes alıp kar küresindeki minik bebeğin yüzüne baktım. "Yaşıyorsun, değil mi kardeşim? Nefes alıyorsun, değil mi? Beni bırakıp sen de gitmedin, değil mi?"

Sağ elimi kalbimin üzerine koyup derin bir nefes aldım. "Öyle olsa hissederdim ben!"

Peki neredeydi? Babam olacak o lanet herif nereye bırakmıştı onu? Nasıl bir hayat yaşıyordu şimdi? Yıllardır cevabını bulamadığım düşünceler bir kez daha soluğumu kesti. Neden bulamıyordum? Neden? Boştaki avucumu öfkeyle başımın yanına vurdum. Ölürken bile tüm sırlarını yanında götüren adama lanet ettim bir kez daha.

Kayıtlarda bile yoktu yeri. Sanki hiç var olmamış gibiydi. Ona soyadını vermek bir yana doğumuna dair en ufak bir ize bile katlanamamıştı sanki Sancar Ağa.

Bakışlarımı kapının ötesinde görünen annemin son nefesini verdiği, kardeşimin bir battaniyeye sarılı çıkarıldığı odaya diktim. Nasıl öldürmüştü onu? O gün silah sesi işitmemiştim. Nasıl son vermişti hayatına? Son nefesini nasıl vermişti annem? Bu sırrı çözebilmek için o gün, o odada her şeye şahit olan kişileri bulmak için yurdun dört bir yanını aramıştım. Ama yoklardı. Ne ebeyi ne de hemşireleri bulmuştum. Hepsi bir hayalet gibi ortadan kaybolmuştu sanki! Nasıl kabul etmişlerdi bu suça ortak olmayı? Hiç mi vicdanları sızlamamıştı? Annemin ölümüne şahit, kardeşimin koparılmasına yardımcı olmalarının bedeli ne kadardı?

Ölüm nedeninin yazılı olduğu kâğıt parçasını hatırladığımda acıyla yumdum gözlerimi. Doğum yaptığına dair tek bir detay verilmezken ölüm nedeni olarak kalp krizi geçirdiği notu düşülmüştü. Sancar Kahraman, herkesi kandırmayı başarmıştı. Ama beni inandıramamıştı bu yalana. Kardeşimi bulmak için yaptığım her aramanın önünü kesmiş, yaklaştığımı düşündüğüm her anda önüme koca bir boşluk bırakmıştı. Adım atmama izin vermemiş, sorgulamama tahammül edememişti. Karşıma çıkmasa da her daim nefesini ensemde hissetmemi sağlamayı başarmıştı.

GÜNAHKAR (Yedi Aşiret Serisi - I)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin