48. Bölüm

15.2K 928 43
                                    

Amelya'nın hamile olduğu haberinin ardından Genco'nun da iyi olduğunu öğrendiğimde hastaneden gizlice ayrıldım. Gideceğim yer benden nefret ettiğine emin olduğum o kadının, Bade'nin yanıydı. Hâlâ orada olduğunu biliyordum. Savaş'ın birçok mülkü üzerinde yetkim olduğuna, günler önce imzalattığı belge ve verdiği ortak vekâlet ile sorunsuz bir şekilde jetin hazır olmasını istedim. İki saat kadar süren bir yolculuğun ardından kimseye görünmeden beni bekleyen arabayla yola devam ettim. Ta ki o ıssız ve etrafta başka bir ev olmayan tepeye varana dek...

Yıkık dökük evin önünde duran arabadan indim. Rüzgârda uçuşan saçlarımı zapt etmeye çalışırken kapı aralandı. Dışarı çıkan oydu. Bir gün önce gördüğüm fotoğraftaki hâlinden daha iyi görünüyordu. Yine de onu ilk gördüğüm hâlinden çok farklıydı. Aramızda birkaç adım kala durdu.

"Eserini görmeye mi geldin, Rojda Hanım?" Sesinden bedenime yayılan nefreti hissetmemeye çalıştım. "Yoksa bebeğimin öldüğünden emin olmaya mı?"

Sözlerinin tesiriyle bedenim buz kesti. "Bade, ben çok üzgünüm. Bebeğini..."

"Sakın! Sakın onu ağzına alma!" Bir panter edasıyla bana atıldığında Ayaz kolunu kavradı. "O benim bebeğimdi! Benim! Benim ve bir zamanlar sevdiğim adamın parçasıydı! Senin hiçbir şeyin değildi!"

"Bade..."

"Ne istediniz benden? Ne istediniz bebeğimden?"

Kolunu tutan Ayaz dahi dizlerinin üzerine çökmesine engel olamadı.

"O zaten senindi. Ondan vazgeçmeye hazırdım ben. Yetmedi mi? Savaş'a sahip olmak yeterli değil miydi senin için? Ondan bana kalanlara da mı göz diktin?"

"Benim bir suçum yok. İnan bana. Yaşadıklarından, burada oluşundan öyle geç haberim oldu ki..."

"Suçlusun! Benim hikâyemin katili sensin, Rojda Kahraman! Sen! Neden geldin? Neden girdin onun hayatına? Ondan başka her şeye sahiptin sen! Benim ise ondan başka hiçbir şeyim yoktu! Neden aldın onu benden?"

"Ben..."

"İlk gördüğüm an sevdim onu ben. O beni sevmedi ama ben onu çok sevdim. Her şeyim oldu benim. Her şeyimi verdim ona. Beni kendine katarken yüreğine süzülebileceğimi düşünüyordum çaresizce. Ama olmadı. Bir yabancı gibi beni ardına bırakıp gitti. Günler önce tenime dokunan adam o değilmiş gibi... Yapayalnız kaldım sanırken, canını taşıyormuşum bilmeden. Ondan bana kalacak tek şey o olacaktı. İkimizin bebeği... İzin vermediniz! Halan olacak o kadın ve sen onu da benden aldınız!"

Yerdeki kurumuş toprağı avuçladı. "Bir mezarı bile yok bebeğimin! Onu örtecek bir toprak parçası bile veremedim ona!"

"Bade..."

"Senin de olmasın!"

"Ne?"

"Sen ve o kadın benden evladımı aldınız!" Dizlerinin üzerinde doğrulup, avucundaki toprağı elime bırakırken sıkıca sardı. "Dilerim Allah'tan, sana bir evlat vermesin! Canından can, kanından kan taşıyan bir parçan olamasın! Rahmin bu toprak gibi olsun! Ne onun tohumuna yuva ne de bebeğine can olasın!"

Kara bulutlar tepemizdeki güneşi gölgelerken nefretle bana bakan mavi gözlerden bakışlarımı dehşetle ayırdım. Avucumdaki toprağa bakarken kaderimin o gün değiştiğini bilmiyordum.

***

Genco, hastaneden çıkalı birkaç gün olmuştu. Cihan Ağa, Yedi Aşiret'e bıraktığı bir belgeyle ortadan kaybolmuştu. Ondan boşalan koltuk için talip olduğumu duyurduğumda hem Yedi Aşiret ağaları hem de diğer ağalar şaşkınlıkla karşılasa da beklediğim kadar büyük bir tepkiyle karşılaşmamıştım. Sadece aşiretlerimiz ve birlik için tarihî olacak bu değişiklik insanları tedirgin ediyordu. Biliyordum.

GÜNAHKAR (Yedi Aşiret Serisi - I)Where stories live. Discover now