19. Bölüm

27.4K 1.1K 107
                                    

O gün Beyaz Hanım'ın, bizi görmesinden sonra üç gün boyunca Rojda konağa gelmemişti. Her gece bir umutla onu beklemek için gittiğim yerden hayal kırıklığıyla geri dönmüştüm. Üstelik aramalarımı açmıyor, mesajlarıma kısa yanıtlar veriyordu. İlk gördüğüm an tutulduğum kadın, beni kendisine tutsak etmeyi başarmıştı. Farkında bile değildi üstelik. Konaktaki toz ve inşaat artıkları toplandı ve kaba temizliği yapıldı. Onun daha fazla yorulmasını istemiyordum.

Bu süreçte Bevar'ın desteği çok büyük oldu benim için. Artık eskisinden daha iyi anlaşıyorduk. Sancar Ağa'nın holdingindeki, oteller ve aşiretteki pek çok düzenlemede bana fazlasıyla yardım ediyordu. Etkileyici bir zekâsı ve iş bilgisi vardı. Henüz İstanbul'daki şirketleri ziyaret dahi edememiştim. Üstelik Yedi Aşiret ağalarının bu ay düzenlenmesi gereken aylık toplantısı, Barzan Ağa'nın isteğiyle benim konağımda yapılacaktı.

Avludaki masaya yerleştirilen atıştırmalıklara ve içeceklere göz gezdirdim. Her şey tam görünse de yeterli gelmiyordu. Onların karşısında güçlü olmak için kendime verdiğim telkinler içimdeki gerginliği katmerliyordu. Aslında o haberi almaktan korkuyordum. Kardeşimi, canımın yarısını benden önce bulduklarını düşünmek dahi nefesimi kesmeye yetiyordu. Günler önce Emin'in ailesiyle birlikte Hividar'ı öldürenlere dair bir iz bulması için gönderdiğim Ayaz'dan hâlâ haber yoktu.

Arabaların motor seslerini işittiğimde, irkilerek kendime geldim. Ceketimi düzeltip, kapıya yürüdüğümde altı adam art arda göründü. Önce Cihan Korkmaz girdi avluya. Ardından Yiğit Aslan, Mert Soylu, Kenan Cesur, Toprak Bedir geldi. En önde gelmesi gereken Barzan Ağa'yı görmek için tekrar kapıya baktığımda onu gördüm. O ilk gece Rojda'yı eve bırakırken camdan gördüğüm kadındı.

"Beyaz Kurt!" dedim fısıldayarak.

Bendeki bakışlarını bir saniye dahi çekmeyen kadını resmî olarak tanıtan Barzan Ağa oldu.

"Savaş Ağa, anamla tanış. Beyaz," dediğinde alayla gülümsedim.

"Memnun oldum, Beyaz Hanım. Yoksa Beyaz Uluhan mı demeliydim?"

Gözlerini kıstığında, uzattığım elimi o dokunamadan çektim. "Sizin geleceğinizi bilemediğim için yeterli sandalye yok." Masadaki yerlerine geçen adamlar sayesinde iki boş yer kalmıştı. Ayakta bekleyen Barzan Uluhan'a bakıp imalı bir şekilde sordum.

"Malum bizim masamız hep yedi kişiliktir, değil mi Barzan Ağa?"

"Anam pek çok toplantımıza dolaylı ya da dolaysız dâhil olur, Savaş Ağa. Henüz buralarda yeni olduğun için bu duruma yabancı olman normaldir." Sözlerinin ardından benim vereceğim tepkiyi umursamadan sandalyelerden birini çekti. Yaşına göre oldukça dinç ve göz alıcı görünen kadının oturmasına yardım edip yanındaki yere kuruldu. Masadaki yedi sandalye de dolmuştu. Adamlardan birinin koşarak getirdiği sandalyeyi yuvarlak masada Barzan Uluhan'ın karşısındaki yere koymasını izledim. İçimde taşan öfkeyi yüzüme yansıtmamaya çalışsam da pek başarılı olamadığımı diğer adamların hâlinden anlayabiliyordum. Yerime oturduğumda Barzan Ağa her şey olağanmış gibi önündeki kadehe uzandı.

"Bu ayki toplantımıza hoş geldiniz, ağalar!"

Kadehler birbiri ardına kalkarken benim bakışlarım tek bir kişideydi. Onun da çatık kaşları ardında beni izlediğini görmek, dudaklarımın alayla kıvrılmasına neden oldu. Kadehimi ona kaldırdım. Beyaz Kurt'a...

O kadar çok konu tartışılmıştı ki... Başıma saplanan keskin ağrı, gözlerimi kamaştırmaya başladığında herkes ardına yaslandı. Aylık hasatlar, yeni tohumlar, aşiretlerin kendi içinde yaşananlar... Her biri birbirine bağlanmış gibi ardı ardına açılmıştı. Nihayet sona erdiğinde derin bir sessizlik bürüdü masayı. Ta ki o ses tüm büyüyü bozana dek...

GÜNAHKAR (Yedi Aşiret Serisi - I)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin