39. Bölüm

24K 1.2K 26
                                    

Rojda...

"Rojda?"

Savaş gittiğinden beri durduğum camın önünden ayrılmamıştım. Orada, onun dönüşünü bekliyordum çaresizce. Gelmeyeceğini biliyordum. Hissediyordum.

"Neden buradasın?"

"Gitti..." dedim kollarımla kendimi sararken. "O kadına gitti!"

"Kim?"

"Savaş!"

"Sevgilisi mi var?" Keyifli sesini işittiğimde yumruklarımı sıktım.

"Eski sevgilisi... Artık ben varım!"

"Neden o kadına gidiyor o zaman?"

"Karısının henüz kim olduğunu bilmiyor da o yüzden! Ve ben ona öğreteceğim!" dedim hırsla ardıma dönerken. Merdivenleri çıkmadan önce halamın şaşkın yüzüne baktım. "Bu kez hayatıma senin yön vermene izin vermeyeceğim! İstediğim adamın, onun gerçekten karısı olacağım! Vakti geldiğinde doğacak bebeklerimin babası da o olacak! Savaş Kahraman'ın çocuklarını ben doğuracağım!"

Savaş...

Öylesine yorgun ve bitap hissediyordum ki... Bedenimi kıpırdatacak gücü dahi bulamıyordum. Yakınlarımdan gelen konuşma seslerini işitsem de gözlerimi aralayamıyordum. Yatakta doğrultulduğumu ve kaldırıldığımı hissettiğimde mırıldandım.

"Rojda..."

"Neden buradasın?"

Bevar'ın sesiydi bu. Gözlerimi araladığımda beni omzundan sarkıttığını fark ettim. "Yorgunum..." derken derin bir nefes aldım. "Çok yorgunum, Bevar."

"Geçecek Savaş Ağa!" Ardından Bade'ye seslendiğini işittim. "Bu gece, bu odaya Savaş hiç gelmedi."

"Ama..."

"Rojda Kahraman dâhil kimse Savaş Ağa'nın bu odaya geldiğini bilmeyecek!"

***

Rojda...

Yerden oldukça yüksek olan siyah arabanın kapısı aralandığında topuklu ayakkabılarımın izin verdiği ölçüde hızlıca dışarı çıktım. Siyah elbisemin üzerine aldığım camel rengi trençkota minnettardım. Yaz aylarında olmamıza rağmen serin bir hava vardı bu sabah. Uçuşan gece karası saçlarımı sağ elimin parmaklarıyla omzumun üzerinde topladım.

"Hanım Ağam, Savaş Ağama haber verelim mi?"

Yanımda duran adama bakmadan önümdeki kapıda gezdirdim bakışlarımı. "Hayır." Ardından fısıldadım. "Ağanıza sürpriz yapacağım!"

Derin bir nefes alıp, hızlı ve güçlü adımlarla dönen kapıya yürürken, içine girmeden önce ardıma döndüm. "Siz burada bekleyin." Adamların itiraz etmesini beklemeden içeri girdim.

Lobide oturan görevli kadınların şaşkın bakışlarını umursamadan yaklaştım. "Bade Hanım'ın oda numarasını öğrenebilir miyim?"

Önce birbirlerine sonra tekrar şaşkınlıkla bana bakan bakışları umursamadım. Parmaklarımı önümdeki lobinin cam masasında sabırsızca kıpırdattım.

"Şey... Bade Hanım, 1804 numaralı odada, Rojda Hanım. 18. Kat..."

Adımı bilmeleri ve beni gördüklerindeki hâllerini umursamadım. Duraksayan ve birbirine beni işaret ederek fısıldayan insanları da... Asansörün olduğu kısma geldiğimde bekleyenler telaşlı adımlarla geri çekildi. Onların bu tavırlarını görmezden gelerek kabine girerken, kapanmak üzere olan kapının boşluğundan gördüğüm gözler üzerimdeydi. Terleyen avuçlarımı elbisemin eteklerine sürterken titriyordum.

"Güçlü olmalısın!" dedim kendi kendime. "Sen Rojda Kurt'sun!" Ama sözlerimin bitiminde, dudaklarımda beliren alaycı gülümsemeyle sol çaprazımdaki ince uzun aynada suretimle göz göze geldim. "Kurt değilsin artık. Sen Rojda Kahraman'sın!" Diğer elimle parmağımdaki alyansı kavradım. "Şu an sevgilisinin koynunda olan bir adamın karısısın belki de. Dermanını sende değil, başka bir kadının kollarında arayan bir adamın..." Ellerim yumruk hâlini alırken büzüldü dudaklarım. "Lütfen öyle olmasın Allah'ım! Lütfen! Eğer öyleyse ne yaparım ben?"

Sinyal sesiyle irkilirken, açılan kapıya bakarak durdum bir süre. Ardından kapılar tam kapanacakken, elimi uzatıp engel oldum. Bir adımımı dışarı atarken diğerini de peşi sıra sürükledim. Olduğum koridorda etrafıma bakarken odaların numaralarını barındıran tabelaya baktım. Sağ yanımdaki birkaç kapı sonrasında olmalıydı. Beklemenin ve daha fazla zaman kaybetmenin manasız olduğunu biliyordum. İçimde giderek çoğalan öfkenin boyutu ise beni korkutuyordu. Durduğum kapıya bakarken, aralık olduğunu gördüğümde şaşkınlıkla kalktı bakışlarım. Kapıyı ittiğimde kapının tiz sesi tüm koridora yayıldı.

"Bade!"

Dudaklarımdan çıkan isme karşı öylesine öfke doluydum ki, dişlerimi sıktığımın bile farkında değildim. Aldığım sessizlikle içimdeki merak büyüdü ve bilinçsiz adımlarla odaya girdim. Ayağıma değen elbise parçasına baktığımda yumruklarımı sıktım. Başımı çevirip, az ileride yatak odasının olduğu kısma bakarken tısladım. "Lanet olsun!"

Ne etrafa saçılan eşyaların ne de odaya yayılan kuvvetli parfüm kokusunun farkına varmıştım. Çantamda babamın hediyesi olan ve adımın yazılı olduğu küçük tabancamı kavrarken aklımda tek bir şey vardı: Savaş'a ihanetinin bedelini ödetecektim! Evet, belki gerçek anlamda karı koca olmamıştık. Ama ne olursa olsun ben nasıl onun soyadını taşırken ona sadık kalabiliyorsam o da aynısını yapmalıydı. Kendisine duymadığı saygıyı en azından bir parça da bana gösterebilirdi. Eğer yapamayacaksa neden Genco'nun benimle evlenmesine dair sunduğu teklifi hemen kabul etmişti? Onun Genco'dan veya Yedi Aşiret'ten menedilmekten korkmadığına emindim. Pekâlâ, benim Yedi Aşiret'in diğer ağalarından biriyle evlenmemi teklif edebilir ve kendisini bu sözden kurtarabilirdi. Oysa hiçbirini yapmamıştı. Parmağıma yüzüğünü, adımın ardına soyunun ismini vermişti. Bu düşünceler içerisinde vardığım yerden içeri girdiğimde doğrulttuğum silahın ucunda hiç ummadığım bir şey vardı. Bade veya Savaş odada yoktu. Üstelik yatağın kırışan çarşafında kocaman bir kan lekesi vardı.

***

Merhaba sevgili okurlarım,

İki yeni bölüm sizlerle...

Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.

GÜNAHKAR (Yedi Aşiret Serisi - I)Where stories live. Discover now