37. Bölüm

30.8K 1.8K 76
                                    

Savaş...

Gözlerimi araladığımda gördüğüm gece karası saçlarını buldum karşımda. Boynuma sokulan dudaklardan süzülen sıcak nefes ve yayılan eşsiz kokuyla yüzünü görmesem de onun kim olduğunu biliyordum. Biliyordum ama neden burada, böylece sarmaş dolaş olduğumuzu anlamıyordum. Gece yaşananlar bir bir hafızamda canlanırken telaşla doğruldum yerimden. Rojda'nın uyandığını bile fark edemeden fısıldadım.

"Lanet olsun!"

Yataktan kalkmak için kıpırdandığımda dönen başımla yastığa geri bıraktım kendimi. Yüzümü saran küçük ellerin varlığıyla kendime geldiğimde şaşkındım.

"Savaş? Savaş iyi misin? Bak bana! Görüyor musun beni?"

Dudaklarım haylazca kıvrılırken fısıldadım. "Seni ilk gördüğüm andan beri başka bir şey, senden başka bir şey görmüyorum ki!" Fütursuzca çıkan sözlerin nedeni vücudumda hâlen varlığını hissettiğim ilaçtı.

"Savaş!" Çarşafa sardığı bedeniyle kucağıma sığınacakken işittiğim sesle irkildim. O gelmiş olamazdı, değil mi?

"Savaş Ağa!"

Bu ses Bevar'a aitti.

"Bevar!"

Kapının ardından duyduğum ses bir hayal olmalıydı. Yüzümü saran narin parmakların varlığı da. Rüya mıydı? Başımı çevirip sevdiğim kadının güzel yüzüne baktım. Yüzüme dokunan ellerini kavradım. Gerçekti. Rojda yanı başımdaydı. Peki ya Bevar? O neden buradaydı? Saatler önce yaşadıklarımız, gelen telefon ve işittiklerim hafızamda canlanırken yerimden kalkmak için harekete geçtim. Ama kayan çarşaf ve çıplaklığımla duraksadım. Rojda hemen ardına dönüp, bana çıplak sırtını çevirirken adımı fısıldadı.

"Savaş..."

Ama öyle güzeldi ki adımı söyleyişi... Ya kızaran yanakları? Benden utanmıştı. İkimizin de çıplak oluşu aklıma tek bir ihtimali getiriyordu. Ama olması imkânsızdı. Öyle eşsiz bir anı hatırlamamam daha da imkânsızdı. Yatağın üzerinde toparlanan örtüyle çıplaklığım ve erkekliğimi örtüp ona doğru eğildim. Çenesini kavrayıp, bana bakmasını sağlarken fısıldadım.

"Bütün gece benim başucumda mı bekledin sen?"

Küçük bir çocuk gibi başını salladı. Gözleri gözlerimden ayrılmasa da yanaklarındaki pembelik hâlâ yerli yerindeydi.

"Yoksa sen mi soydun beni?"

"Tabii ki hayır Savaş!" dedi küçük biçimli kaşlarını çatarken.

"Peki, seni ben mi soydum?" dedim muzip bir hâlde.

"Geceliğim banyoda ıslanmıştı. Sen de değiştirmeme izin vermedin. Bütün gece kollarından çıkamadım. O yüzden böyle kaldım."

"Sen yanımda çıplakken uyuduğuma inanamıyorum."

"Savaş..." diye inlediğinde utançtan daha da kızardı yanakları.

"Savaş Ağa, Beyaz Hanım'la aşağıda seni bekliyorum!"

Her ikimiz de birbirimize baktık şaşkınlıkla. İkisinin birlikte olmasının, Bevar'ın onun yanında olmasının nedenini kavrayamıyordum. Kapının ardında adım sesleri yok olurken çıplak göğsüme dayanan parmakların sıcaklığıyla kendime geldim.

"Gitme Savaş! Lütfen..."

Belini sıkıca sarıp bedenini kucağıma çektim. Sıyrılan çarşafın açılan göğüslerinin bedenimde yarattığı etkiye kapılmamak için derin bir nefes aldım. Dolan gözlerini fark ettiğimde, "Neden ağlıyorsun, güzelim?" dedim. Bedenini kendime yaslarken ellerimi çıplak sırtında gezdirdim. Ellerini boynumun iki yanına yasladı. Usulca kalçalarını daha da yasladı.

GÜNAHKAR (Yedi Aşiret Serisi - I)Where stories live. Discover now