7. Bölüm

47.9K 2.3K 116
                                    

**

Sevgili okurlarım,

Yeni bölüm zamanından önce sizlerle. Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.

Kucak dolusu sevgiler...

**


Gecenin karanlığının gökyüzündeki hükmünün sona ermesini bekliyordum. Doğan güneş sadece benim değil, pek çok kişinin hayatını değiştirecekti. Artık gizlenen, varlığı yok sayılan bir vâris olmayacaktım. Alenen soyundan kalanlara sahip çıkmak için topraklarıma dönecektim. Gücümü ve zapt edilemez öfkemi göstermek için, mazinin intikamı için orada olacaktım. Ondan, Sancar Kahraman'dan kalan koltuğa oturacaktım. Sonraki hedefim ise Barzan Uluhan'ın yerini almaktı. Yedi Aşiret'in lideri ben olacaktım. Belki annemi temize çekmeye yetmeyecekti gücüm. Ama beni öldürmeye çalışan o adamlara kurdukları tuzağın bedelini ödetecektim.

Yanıma gelen Ayaz'ın sesini duyduğumda başımı çevirdim.

"Ağam, uyuyup dinlenseydin..."

Başımı salladım. Tepeye kurulan dağ evinin bahçesine yerleştirilen koltuğuma yaslandım tekrar. "Ben öyle huzurlu uykuları olan bir adam değilim. Birkaç saat uyuyabilirsem şanslıyım."

Ardından yine sessizliğe gömüldüm. Başımı koltuğun gerisine yaslarken üzerimdeki battaniyeye sıkıca sarıldım.

***

"Geleceğiniz yol hayli ıssız ve engebeli olacak, Oflaz. Dikkatli olun!"

Ben bu sözleri söyleyeli neredeyse bir saat oluyordu. Ama ne gelen vardı ne de bir haber. Artık sabrım tükeniyor, endişem katlanıyordu. Hata mı etmiştim? Bu hayatta değer verdiğim yegâne insanı tehlikeye atmıştım. Yerimden kalktım. Ben gidecektim o hâlde. Halamın yanına gidecek ve iyi olduğundan emin olacaktım. Nikâh memurunun yanında duran Ayaz'a seslenecekken, tozu dumana katarak gelen arabayı gördüğümde silahıma davrandım. Hızla yanıma gelip, onun da silahını çektiğini fark ettiğimde gördüğüm araba rahatlamamı sağladı. Bu kadar büyük ve kaba hatlara sahip araba tek bir adamın tarzı olabilirdi. Duran arabadan inen adamı gördüğümde, derin bir nefes alıp gülümsedim.

"Oflaz!"

Ardından arabanın diğer yanından çıkan kişiyi gördüğümde gülümsemem buruk bir hâl aldı.

"Hala?"

Halam, gözlerinden süzülen yaşlarla koşarak kollarıma atıldı. Acısını, korkularını hafifletmeye çalıştı.

"Savaş!"

"Geçti hala..." Hislerini sözlerine dökmesini beklemeden, "Gözyaşı dökmeyeceksin artık. Kaçmayacaksın. Yanındayım ben..." dedim gözyaşlarını şefkatle silerken.

Halam ağlarken, ben sıkıca sarıp sessizce onu avuttum. Oflaz ise bizi izliyordu.

"Gitme vakti geldi."

Bir cenazeye gider gibi değil, aksine özgürlüğüne kavuşacak, idama mahkûm bir adam gibi görünüyordum. Üzerimde bej tonlarında bir takım elbise ve beyaz bir gömlek vardı.

Oflaz ve halamın hareketlendiğini gördüğümde onları durdurdum. "Öncelikle yapmamız gereken bir şey var."

Nikâh memurunu tek bir işaretle yanıma çağırdığımda Oflaz, adama bakıyordu.

"Bu kim Savaş?"

Elini sıkıca tutan halama ardından benden bir cevap bekleyen dostuma dönüp ciddi bir şekilde baktım.

"Nikâh memuru... Sizin nikâhınızı kıymak için bekliyor."

Karşı çıkacaklarını, beni zorlayacaklarını düşünürken, sessiz bir hâlde birbirlerine baktıklarını gördüğümde yüzlerini inceledim. Beni büyüten, sevgisiyle ve şefkatiyle her daim yanımda olan halamın gözlerinin mavisinde hüzün vardı. Sırlarıma ortak olan ve işlerime her zaman destek olan adam Oflaz Korhan ise ciddi bir ifadeyle duruyordu. Onlara bu zor durumu yaşattığım için yüreğim rahat olmasa da mecburdum. Bu nikâh olmadan halamı o konağa götüremezdim. Zira Barzan Uluhan planlarını gerçekleştirmek için tetikte bekliyordu. Üstelik büyük bir hata yapmıştı. Gizli bir şekilde karısından boşanmıştı. Bunu halamla evlenebilmek için yaptığına emindim. Bu cesur hareketinden ne karısının ne de oğlu Genco Uluhan'ın haberi vardı.

GÜNAHKAR (Yedi Aşiret Serisi - I)Where stories live. Discover now