23. Bölüm

26K 741 20
                                    

Sabah güneşinin yayıldığı avluda otururken görmek istediğim sureti bekliyordum. Avludaki adamlar şaşkınlıkla beni izliyor, kahvaltı hazırlamak için ortaya çıktığını düşündüğüm iki kadın ise kömürde pişirdikleri kahveyi servis etmek için yarış ediyorlardı. Her biri benim varlığımın nedenini Ağalarına bağlasalar da aslında hakikat farklıydı. Burada, bu konakta olduğumu henüz kimse bilmiyordu. Kimse tarafından davet edilmemiştim. Gelişimin tek nedeni, saatlerdir fısıldadığım ismi onun yüzüne bakarak söylemekti. Vereceği tepkileri keyifle izlemek ve karşılığını alabilmekti. Beklediğim an, merdivenlerde işittiği adım sesleriyle sona erdiğinde keyifle arkama yaslandım.

"Savaş Ağa, hayrola, bir sorun mu var?"

Kollarının düğmelerini iliklemeye çalışırken meraklı bakışlarını yüzümde gezdirdi.

"Bir hoş geldin yok mu Barzan Ağa?"

Şaşkınlığını gizlemeye çalışırken yapmacık bir ifadeyle gülümsedi. "Hoş geldin. Kusura bakmayasın."

Karşımdaki sedire otururken merakla benim açıklama yapmamı bekliyordu. Ancak istediğini kolayca ona sunmaya niyetim yoktu. O yüzden kahvemi keyifle yudumlarken beni izlemesine izin verdim. Zamanım her ne kadar kısıtlı olmasa da ona sunduğum bu küçük işkence keyfimi yerine getirmişti.

"Dün gece birisiyle tanıştım," dedim bakışlarımı yüzüne çevirirken. "Sana selamlarını iletmemi istedi. Ben de beklemeden sana getirmek istedim."

"Kimdir?" dedi kaşları çatılırken. "Seni böyle heyecanlandırdığına göre önemli olsa gerek..."

"Benim için değil. Ama senin için oldukça önemli olduğunu işittim," dedim yerimde dikleşirken.

"Merak ettim sen böyle anlatınca," dedi önünde bırakılan kahve fincanını tutup, dudaklarına götürürken.

Gözlerimi gözlerine dikerken fısıldadım. "Seni fazla merakta bırakmayayım o hâlde. Amelya... Sana selamını iletmemi isteyen... Bir de zamanın geldiğini söyledi."

İşittiği isimle kahve fincanı yere düşüp kırıldı. Avludaki adamlar etrafımızı sararken, yerimden kıpırdamadan yüzüne bakmaya devam ettim. Bakışlarını etrafa saçılan kahve ve porselen kırıklarından kaldırıp gözlerime kenetledi. Amelya... Onun kim olduğunu bilmesem de karşımdaki adamı bu hâle getirdiği için ona minnettardım. Etrafındaki adamları uzaklaştırıp ciddi bir ifadeyle doğruldu yerinde.

"Çalışma odamda konuşalım."

"Hayır, burada konuşacağız." Onunla hiçbir yere gitmeye niyetim yoktu. Bir korkum yoktu elbette. Ama ona güvenmiyordum.

"Çıkın dışarı!"

Avluyu saran adamlarını bir sözüyle dışarı çıkartıp köşede bekleyen kadınlara seslendi. "Kimse odasından çıkmayacak!"

Kadınlar telaşla yukarı çıkarken, kalktığı sedire çökercesine oturdu. "Ne istiyorsun?"

"Kardeşimin nerede olduğunu biliyor musun? Babam sana mı getirdi o gün kardeşimi?" dediğimde sustu. Hissettiğim heyecanı belli etmemeye çalışarak yüzüne baktım. "Konuşsana Barzan Ağa!" Yine işittiğim derin sessizliğin ardından yerimden doğruldum. "Sen sorumu beğenmedin sanırım ya da anlamadın. O zaman şöyle sorayım. Bevar kim?"

"Kimsesiz biri, konakta büyüyen bir yanaşma," dedi kelimeleri birbirine vururken.

"Kaç yaşında?"

"Bunu neden soruyorsun bana?" dediğinde öfkeyle haykırdım.

"Sana kaç yaşında dedim?"

"Yirmi beş..." dediğinde titreyen ellerimi saçlarımdan geçirdim. Nefes alışlarım güçleşirken aramızdaki mesafeyi hızlıca kapadım. Ellerim yakasını kavrarken, dişlerimi kırarcasına sıktığımın farkında bile değildim.

GÜNAHKAR (Yedi Aşiret Serisi - I)Where stories live. Discover now