25. Bölüm

27.8K 719 24
                                    

Konağa dönmeden önce kendimi toparlamak istediğim için dağ evine geldim. Kıyafetlerimin birkaçını getirttiği için Ayaz'a minnettar olarak önce duşa girdim. Üzerimdeki kiri, düşüncelerimin beynimi dağlayan ağrısını suya bıraktım. Alnımı taş duvara yaslayıp, suyun vücudumdan akmasını beklerken nereden başlayacağımı bilmiyordum. Bevar'ı arayıp yanıma çağırmamak için kendimi güçlükle tutuyordum. Zira buraya gelirse onu sıkıca sarıp hasretimi haykırmaktan korkuyordum. Onunla karşılaşmadan önce bu duygularımı zapt etmekten başka çarem yoktu.

Başarmıştım. Benden koparılan kardeşimi, canımın yarısını bulmuştum. Ama ona sarılamıyordum bile. Öncelikle benim ardımda duracak, beni destekleyecek dostlar edinmek zorundaydım. Mezopotamya topraklarında güç ve toprak sahibi ağalara ihtiyacım vardı.

Yedi Aşiret... Onların içinde bana destek olacak birisi olmalıydı! Hatta birden fazla kişi... O masada bana destek verip Barzan Ağa'nın karşısında gücümü katlayabilirlerdi. Onlara Barzan Ağa'nın gerçek yüzünü anlatabilir, aileme çevirdiği dolapları kanıtlayabilirdim. Kardeşimin özgürlüğünü kazanabilirdim. Peki, hangisine güvenecektim? Cihan Korkmaz, Yiğit Aslan, Mert Soylu, Kenan Cesur, Toprak Bedir... Hiçbirini suretinden daha derin tanımıyordum. Ama öğrenebilirdim. Bu adamların bir zaafı, bir yarası mutlaka olmalıydı.

Ama her şeyin öncesinde Barzan Ağa'dan, Bevar'ı azat etmesini isteyecektim. Böylece onu kendi yanıma alabilecektim. Kardeşimin artık gözümün önünde olmasını istiyordum. Benimle aynı masada yemek yemesini, aynı çatı altında uyumasını istiyordum.

Duştan çıkıp belime bir havlu sardım. Barzan Ağa'yı aramalıydım hemen. Dışarı çıkıp, yatağın üzerindeki telefonumu açtığımda gelen birçok arama ve mesaj vardı. Çoğu İzmir'deki şirketimdendi. Bir tanesi hariç... Gönderen kişiyi gördüğümde heyecanla çarpan kalbimle gülümsedim. Hızlıca açtığımda hayal kırıklığıyla gölgelendi yüzüm.

"Kırmızı fularımı gönderir misin? Sende kalmasını istemiyorum..."

Öfkem anbean artarken elimin arama tuşuna gittiğinin farkına geç varabildim. Açıldığını gösteren süre işaretini gördüğümde, sesimi sakin tutmaya çalışarak adını fısıldadım.

"Rojda..."

Koca bir sessizliğin ardından derin bir nefes alış duyduğumda gözlerimi kapadım. Küçük bir hışırtı, bir kıpırdayış hissettiğimde ardıma yasladım başımı. "Kapatma lütfen. Tamam, konuşma ama dinle. Benden istediğin şeyi yapamam."

"O benim!" dediğinde bir gündür duymadığım sesini işiten yüreğim hasretle sızladı.

"Hayır, Rojda. Senin teninden avuçlarıma süzüldüğü anda benim oldu."

"Ama..." dediğinde alayla gülümsedim.

"O benim uğurum artık. Üzerinde solmaya yüz tutan kokun ise bana gerçekleri hatırlatan tek şey. Her masalın mutlu bitmediğinin tek kanıtı..."

"Savaş... Ben..." dediğinde odada Ayaz'ın sesi yankılandı.

"Ağam! Ağam!"

Telefonu kulağımdan indirdiğimde Ayaz, telaşla odaya girdi. "Ağam buradasın!"

Ayaz'a döndüğümde endişeyle titreyen ellerini yüzünde gezdirdi. "Ağam, az önce haberi geldi! Barzan Ağa bu gece ölmüş!"

Telefon elimden düşüp, yerde parçalarına ayrıldığında Ayaz beni sarsan sözlerine devam ediyordu. "Arabası toprak yolda paramparça hâlde bulunmuş!"

"Emin mi? O mu yaptı?" dediğimde hızlıca başını salladı.

"Hayır, Ağam! Ferzan Ağa öldürmüş Barzan Ağa'yı!"

GÜNAHKAR (Yedi Aşiret Serisi - I)Où les histoires vivent. Découvrez maintenant