50. Bölüm

17.5K 990 48
                                    

Savaş...

Arabayı onun ardında bir yerde durdurup olduğunu bildiğim yere doğru koştum. Çökmüş omuzları, yüzüne dökülen saçlarıyla orada durduğunu gördüğümde adımlarım yavaşladı. Az ileride şaşkın bir hâlde duran dedemin beklemesi için işaret verdim. Aramızdaki mesafeyi kapatıp birkaç adım kala durdum.

"Bir gün sana kavuşma ümidiyle çarpan kalbime nasıl söz geçirebilirim şimdi?" dediğinde ardındaydım. Yüreğimin yandığını hissettim. Çaresizce ona derman olamamanın, onun acısını kollarımla sararak, sözlerimle avutarak yok edememenin acısı sardı benliğimi.

"Oysa seni tanımadan sevdim ben."

"O da çok sevdi seni kardeşim!" diyemedim.

Hıçkırıklarla sarsılan bedenini gördüğümde çaresizlikle sıktım yumruklarımı. Ben de onunla ağlarken fısıldadı.

"Neden yaptın bana bunu? Hiç sevmedin mi beni? Kavuşmak, kollarına sarmak istemedin mi?"

Gözlerinden dökülen yaşları sildiğini gördüğümde, uzanmak için bir adım atacakken toprağının dibinde dizlerinin üzerine çöktü.

"Hayatta sahip olmak istediğim yegâne varlığı, ağabeyimi bana düşman kıldınız!" dediğinde inkâr etmek istedim sözlerini. Onu her zaman sevdiğimi, canımın parçası, en kıymetlim olduğunu söylemek istedim. Hasretle yıllardır onu bulmayı beklediğimi haykırmak istedim yüzüne. Yapamadım.

Avuçladığı toprakları ardına savururken, mezarı tüm gücüyle yumrukladığında haykırdı. Ardına çöküp bedenine sarıldım. Sarı saçlarına bulanan toz, gözyaşlarına değdiğinde çamura dönen izlerle öyle perişandı ki... Ellerini savurmaya devam ederken onunla birlikte ağlıyordum.

"Neden? Neden? Neden? Niye burada değilsin şimdi? Neden? Neden? Neden? Hayatım boyunca affetmeyeceğim seni!"

"Niye burada yoksun şimdi? Neden? Neden? Neden?"

Üzerimize düşen yağmur damlalarıyla ıslanırken onun acısını dökmesini bekledim. İri bedeni büzüşerek küçücük kaldı kollarımın arasında. Hıçkırıkları canımı yaktı. Ona derman olamamak öylesine zordu ki... Yağmur tüm şiddetiyle yağarken kollarımın arasında annemin mezarının üzerine düştü bedeni.

Dedem elleri kalbine yaslı bir hâlde ağlayarak bizi izliyordu.

***

"Fiziksel bir sorun görünmüyor. Ancak ruhen aynı şeyi söylemem çok güç. Sinir krizi geçirmiş."

Yatakta kendini bilmeden yatan kardeşimin suretine baktım. Öyle solgun görünüyordu ki bildiğim, tanıdığım güçlü hâlinden eser yoktu. O adamdan çok uzaktı şimdi.

"İğnenin etkisiyle sabaha dek uyuyacaktır. Ancak sabah uyandığında bugün yaşadığı yıpratıcı etkisi olan olayları hatırlamayabilir ya da eksik hatırlayabilir. Kendinizi buna hazırlayın."

"Teşekkürler Doktor," derken Ayaz'ın yönlendirmesiyle odadan çıktıktan sonra dedem içeri girdi.

"Savaş? O... O gerçekten..."

Nasıl açıklayacağımı, kelimeleri nasıl toparlayacağımı bilmiyordum. Güçlükle birkaç adım atıp onun karşısında durdum. Kırışıklıklarla bezeli annemin gözlerinin kopyası olan zümrüt yeşillerine baktım. Elimi ardıma uzatırken fısıldadım.

"Sana torununu getirdim, dede."

Sözlerimi anlayamadığını suratının ifadesinden anlasam da beklemekten başka çarem yoktu. Saniyeler içinde çatılan kaşları ve Bevar ile benim üzerimde sırayla gezinen bakışlarını izledim.

GÜNAHKAR (Yedi Aşiret Serisi - I)Where stories live. Discover now