16. Bölüm

39.9K 2K 83
                                    

"O fotoğrafı sürekli yanımızda taşımayacağız, değil mi?"

Gözlerimi aralayıp karşımda duran çerçeveye baktım. Onu bulalı bir haftayı geçmişti. O andan beri gittiğim her yerde yanımdaydı. Beni kardeşime bağlayan ve anneme duyduğum hasrete bir nebze olsun şifa bulan bu siyah beyaz fotoğraf, dünyadaki her şeyden mühimdi benim için. Başkalarının bu durumu anlamasını beklemiyordum. O yüzden buruk bir şekilde gülümsedim.

"Şimdilik bizimle olacak. Konaktaki tadilat bitip asıl yerine ulaşana kadar."

Konak, ne kadar istesem de yıkılamamıştı. Tarihî yapı sayıldığı için ödemeye razı olduğum ceza miktarına rağmen izin alınamamıştı. Ben de bu yüzden mimarisini değiştirmeye karar verdim. Beş yaşına dek kaldığım odadaki kar kürelerim, annemin kişisel eşyaları dışında her şey konaktan çıkarılıp ihtiyacı olanlara dağıtıldı. Tek bir oda dışında her yer değişmeye başladı. Sadece o oda, kardeşimin doğduğu, annemin son nefesini verdiği odaya dokunulmasına izin verememiştim. Henüz içine girememiş, o odanın kapısına dahi dokunamamış olsam da benim için kâbuslarla dolu o yerin yok olmasını istememiştim. Mimardan gelen bilgiye göre üç dört gün içinde kaba tadilat bitmiş olacaktı. Kalan zamanda sadece iç dekorasyon yapılacaktı. Rojda'yı kısa bir süre olsa da bana getirecek, geceleri yanımda olmasını sağlayacak ve o gittiğinde etrafa savurduğu izleriyle avunabileceğim günler gelecekti.

Telefonumu çıkarıp dün gönderdiği mesaja dokundum. Kaçıncı kez olduğunu hatırlamadan bir kez daha okudum.

"Genco bu hafta gelecek. Onunla konuşmadan gelemem."

O adamın adını duymak dahi tüylerimi diken diken etmeye yetiyordu. Üstelik onun adını yazan o ince parmakları ve telaffuz eden o gül dudakları yakıp kül etme hissi içimde büyüyordu. Bir kadının, bir adama bu kadar bağlı olduğunu görmek canımı yakıyordu. Aramak için defalarca aynı noktaya varan parmaklarımı durdurdum. Yapmamalıydım. Yapamazdım. O bana gelene dek ben ona bir adım atamazdım. Ama bu oyuna hile karıştırmayacağım anlamına gelmiyordu. İstanbul'a dönüşümün nedeni bu yüzdendi. Genco Uluhan'ın yarın gece gerçekleşecek defilesine katılmak için... Onu görmek ve nihayet tanışmak içindi. Bu oyunu kazanabilmek için kuralına göre oynamalı, önce rakibimi tanımalıydım.

Halam, fotoğrafı gördüğünde ağlayarak bana sarılmıştı. Annemi sadece fotoğraflardan görmüş, telefonla pek çok kez konuşsalar da hiç yan yana gelememişlerdi. Ama onu çok sevmişti. Bunu da birçok kez bana dillendirmişti. O günün akşamı ani bir kararla Oflaz ile birlikte İzmir'e dönmek istediğini söylemişti. Onların daha fazla peşimde yorulmamaları için çaresizce kabul ettim. Yola çıkmalarından kısa bir süre sonra gelen haberle birilerinin uslu durmadığını, etrafımdaki toprağı kazıp beni çukura çekmeye çalıştıklarını fark ettim. Hividar, Urfa'nın çıkışında boş bir arazide ölü bulunmuştu. Alnından tek bir kurşunla can vermişti. Bu bir infazdı. Benim için bırakılan bir işaretti. Kadının bana gelmek için yolda olduğunu öğrendiğimde hissettiğim öfkeyle haykırdım. Bunu kimin yaptığını bulmak için Ayaz'ı gönderdim. Yanımda güvenilir bir adam olmadığı için Bevar'ı yanıma almam gerektiğini bahane ederek, konaktaki ve otellerdeki işleri toparlayıp yola çıktım. İstanbul'a geliyor olmamız Bevar'ın itirazlarını azaltmış olsa da yanımda olmaktan memnun olmadığını biliyordum.

"Alkol sorununuz olduğunu bilmiyordum, Savaş Ağa!"

Dudaklarıma yaklaştırdığım kadehi uzaklaştırırken yutkundum. Alaycı bir gülümsemeyle başımı koltuğa yaslayıp sakalların kapladığı yüzüne baktım. "O nereden çıktı, Bevar?"

Elindeki dergiyi karıştırmaya devam ederken homurdandı. "Elindeki su ya da meyve suyuna pek benzemiyor!"

Sözleriyle elimdeki bardağı bırakıp ona döndüm. "Senin de modayla ilgili olduğunu düşünmemiştim!"

GÜNAHKAR (Yedi Aşiret Serisi - I)Where stories live. Discover now