ÖZEL BÖLÜM-2: "Bayramlar"

30.7K 1.1K 228
                                    

3.GÖZ 

(Acarla Elvin'in yeni evli olduğu, zamanlardan. Ramazan ayının son günü, bayram öncesi.)

-Elvin gelirse, ben yokum tamam mı?" Acar, elalarını asistanına dikerken kız kafasını aşağı yukarı salladı. Rahat bir nefes alırken, kravatını gevşetti ve odasına doğru yürürken, arkasına bile bakmadan emrini verdi. "Odaya da kimseyi alma!"

Odasına girdiğinde kendini siyah koltuğuna attı sırt üstü ve kol saatinden saate bakarken, elaları acıklı bir hal aldı.

-Off ne demek 8 saat var!" Oruç tutmak onun ne kadar yediği düşünülürse, çok zor bir hal alıyordu. Üstelik evde olağanüstü güzel bir karısı varken, en iyisi abdesti bozmadan bu işi en temiz şekilde yerine getirmek, Elvin'den uzak durmaktı.

Sabahın köründe kalkıp saat ondaki toplantısı için şirkete gelmişti ve toplantı salonunda adamlar cuk cuk su içerken bir an koltuğun kolunu çatlatmış, sonrasında gözler ona dönünce kendine hakim olmuştu Acar.

Tüm ay boyunca olmuştu da zaten, orucunu bozmamayı başarmış, adabıyla iftarını açmış, imsak vaktine kadar da Elvin'den mahrum kalmamıştı. Son günüydü Ramazan ayının, yarınki bayram için evde daha iki gün önceden hazırlıklar başlamış, en ünlü tatlıcıya tepsilerce baklava, kadayıf ve nice tatlı siparişi verilmişti.

-Elvin'i niye içeri almamasını söyledin?" Diyerek içeri giren ağabeyine bakmadan, koltukta iyice yayıldı ve kolunu gözlerine siper etti.

-Çünkü onu görünce aklıma oruç dışında her şey geliyor." Kolunu çekerek, kısa bir an elalarını ağabeyinin yeşilleriyle buluşturdu. "Çünkü tam da şeytana uyasım var." Tekrar kolunu koyarak uyku pozisyonuna geçince onun bu haline güldü Savaş. Zaten iftarda ve sahurda masanın yarısını yiyordu, yemediği saatlerde de yediklerinin özlemiydi demek çektiği...

-Saçmalama. Kalk kalk, geç eve. İş kalmadı fazla, toplantı önemliydi sadece. Git hadi, yat uyu." Kolunun yarısını çekerek tek gözünü açıkta bıraktı genç adam.

-Açken uyuyamıyorum." Bacağına art arda vuran ağabeyinin ısrarcı olduğunu anlayınca, oflayarak kalktı ayağa. Hafif gerinirken, üzerindeki gömleğin birkaç düğmesini açtı ve kollarını katlayarak o düzenli, efendi imajdan çıktı. "İyi, kaçtım ben."

Onun bu bitkin halini gören de günlerdir çölde aç ve susuz kalmış sanırdı. Günde en az 4 öğün yediği düşünülürse... Normaldi böyle yüzünün bile zayıflayışı.

Arabasına atlayıp, keyifle yalıya sürdüğünde beklediği görüntüyle karşılaşmadı. Elvin, bu saatlerde çiçeklerle ilgileniyor olurdu. Şirkete bugünlük gitmeme kararı alsa da, gittiği zamanlarda da saat üç dört gibi gelir, mutlaka çiçeklere zaman ayırırdı. Saatine baktığında, ikiye yaklaştığını gördü.

Acaba uyumuş mu diyebilirdi ama kendisinin aksine karısı çok dayanıklıydı. Sabahın sekizinde kalkıyor, arı gibi çalışıyordu. Yorulmak bir yana, sorulan "Acıktın mı? Susadın mı?" Sorusuna cevap dahi vermiyordu. Sessiz, metanetli ve sabırlı bir kadındı.

Acar'ın tam tersi.

-Nesrin abla, Elvin nerede?" Kadın, önündeki yiyecekleri cam kaplara koyarak paketlerken genç adama döndü yüzündeki gülümsemeyle.

-Elvinle Bade, iftar sofrası kurmadan önce çocuklara bayramlık vermeye gittiler guzuum. Orada açacağız iftarı Allah'ın izniyle." Bir an için eli yaprak sarmaya refleks olarak giderken, oruç olduğu aklına gelince bıraktı.

-Hangi çocuklar?" Dedi kafasını konuya odaklamaya çalışarak. Tam da ihtiyacıydı zeytinyağlı iki üç tabak sarma. Eğer zavallı mideceği küçülmemiş olsa, dört tabak da yerdi de işte...

Tutkuyla Harmanlanmış BedenlerWhere stories live. Discover now