ölüm son değil, biliyorsun

3.7K 381 236
                                    

"İşte sonra sen çıktın geldin Baekhyun."

Sevdiğim bir adı, iki saniyelik süresini hatırladığım ihanetin sahibinden duymak tüyler ürperticiydi. Yere yığılırken zihnimde oluşan korkular, ayılır ayılmaz adeta tonluk basınçlar gibi zihnime düşmeye başlamışlardı. Tehlikeyi hatırladım, tehlikede olanları hatırladım. Zonklayan başıma aldırmadan gözlerimi açmaya çabalarken, bir süre sonra başarılı da oldum.

Yerde oturuyordum ama ellerim İsa'nın çarmıha gerilmesi gibi yukarıya doğru bir şeyle bağlanmış veyahut kelepçelenmişti.

Görüş alanıma ilk olarak giren üç silüet, dört beş metre kadar karşımda yanyana duruyorlardı. Bulanık görüntü her an daha da netleşirken, az önce ses olduğuna emin olduğum ortamın sessizliğe gömüldüğü fark etmiştim.

"Uyandın mı bebeğim?" dedi tanıdık ses. Onu bulmak adına başımı çevirdim ve yanıbaşımda, benim gibi yerde oturuyor olduğunu gördüm. "Ben de tam Baekhyun'a yasak aşkımı anlatıyordum."

"Natalia."

Şaşkınlık ve hayret dolu olan seslenişime, yanıma daha çok yaklaşarak karşılık vermişti. "Söyle bebeğim."

Söylemek istediğim çok şey vardı, ona sorabileceğim çok şey vardı ama beni arkamdan vurmuş olması düşüncesi o kadar ağır bir gerçekti ki, ne diyeceğimi bilemiyordum. Gözlerimdeki şaşkınlık ve hayalkırıklığını görememek için kör olması gerekirdi.

Elinin biriyle yüzümü kavradığında, hâlâ ne tepki versem bilmiyordum. Zihnim bir şekilde sanki bunlar gerçek değilmiş gibi hissettiriyordu, belki de öyle olmasını istiyordu.

Yüzümdeki dokunuş, sanki beni pis bir depoda kilitli tutan birine ait değilmiş gibi yumuşakken, bana daha çok yaklaştı ve dudaklarımın üzerine dudaklarını bastırdı.

Başımı hiddetle yana doğru çevirerek yüzünden ayrılmıştım. "Kimsin sen?" dedim bir anda fısıldar nitelikte olan sesimle.

Dudaklarından kaçmam canını sıkmış gibi yüzümü tutan elini sıktı ve tırnaklarının tenime acı vermesini sağladı.

"Natalia'yım, hani senin sürtüğün olan."

Yüzümü elinden kurtarmak adına sertçe geriye çektiğimden önüme düşen saçlarım, görüş alanımı bir miktar kapatmıştı.

"SİKEYİM KİME HİZMET EDİYORSUN SEN?!"

Dudaklarıma yeniden yaklaştığında, kaçabileceğim bir yer yoktu. Üzerlerine doğru fısıldadı. "Sana."

Çıldıracak gibiydim. Zihnim tüm bu olanları kabul dahi edememişken, bana verdiği cevaplar ve tavırları o kadar can sıkıcıydı ki, bileklerimi aşağı doğru çekmeye çalışarak onlara acı yükledim.

Ne yazık ki sadece canımın acısıyla kalmıştım, bağlı olduğum şey kıpırdamamıştı bile.

"Zorlama Chanyeol, buradan çıkamazsın. Dışarıda Jackson'ın adamları var."

Duyduğum isimden dolayı anlık dehşete düştüm. Tek kelime edemeden, yaşadığım şokla gözlerine baktım ve inanamaz durumdaki halimi ona sundum. İlk defa bu denli yakın biri tarafından sırtımdan vurulmuştum. Bu hisleri ilk defa tadıyordum.

"Başından beri olamaz." dedim. Onun yıllardır bir hain olması mantıklı gelmiyordu. "Başından beri onun adamı olamazsın."

"Başından beri onundum." diyerek ayağa kalktı. Sanki bakışlarımdaki hayalkırıklığı ve ona bir türlü bu durumu yakıştıramamam zoruna gitmiş gibiydi. Bize değer veriyor olmalıydı, beni önemsiyor olması gerekiyordu.

Yaktınsa Bile Beni, Küllerimi Affet ♤ChanbaekOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz