Düğün ve Cenaze (Sona yaklaşırken )

723 40 20
                                    

Uzun bir aranın ardından kitabın sonlarına doğru olan bölümlerden ufak bir bölümle sizlerleyim. ( @uasgin 'in yoğun isteğini kıramadım.) yaz döneminde kitap bitiyor ve VEDA BUSESİ' nden bolca bölüm yayınlayacağım. O da şuan keyifli ve en merak uyandıracak bölümlerinde. Sevgiyle kalın :)



Bu defa iki sevgili şahitlik edeceklerdi Huzur ve mutluluğa.

Düğünleri ağaçların arasında küçük bir çay bahçesinde olacaktı. Sıcak, huzurlu, iç içe. Çay bahçesi diye küçümsemeyin. Çok güzel fikirleri vardı burayla ilgili ikisinin de. Önce yukarıdan gökyüzünü selamlayan renkli ampuller geçecekti. Aynı ışıklardan ağaçlara da asılacak, her yer ışıl ışıl olacaktı. Masalar yuvarlak bir şekilde dizilecekti ki herkes ortada dans edenleri görebilsin.

Masaların üzeri gerçek çiçeklerle kaplanacak gelinin başında da gerçek çiçeklerden bir taç olacaktı. Sevdiği adam onu tam sahnenin orta yerinde bekleyecek; oda huzura, aşka, mutluluğa adım adım ilerleyecekti. Evden davul zurnayla çıkacaktı. Olmazsa olmazları buydu. Misafirlere limonata, kuru pasta ve düğün pastası ikram edilecekti. Saçlarında gelin telleri ışıldayacak, bekâr kızlara kısmet olsun diye verilecekti.

Nede güzel planlamışlardı her şeyi. Kolay gelmemişlerdi bu günlere. Çok insan, çok yol ve bir sürü kırık dökük kalp bırakmışlardı geride. Aklına geldiğinde söylenen yalanlar, yapılanlar, yaşadıkları ve kayıpları titriyordu narin bedeni. Geride bıraktığı adamı düşündüğünde yaşadıkları o kadar ağır ilerliyordu ki. Karabasan gibi çöküyordu mutluluğunun üzerine. Belki de hiç yaşamadı saymalıydılar o kapkara adamı.

Işıklar yandı, misafirler yerlerini aldı çiçek kokusu her yanı sardı. Yaşadıkları her şey tam olarak geride kaldı.

Gelin odasından can dostu ve annesinin yardımıyla çıktı, derin bir nefes aldı. Göğsünün şişip inmesi karşıdan bile görünüyordu. Heyecandan titreyen ellerini ortada birleştirdi, çiçeği de olması gereken yeri alıverdi.

Anneciğine son bir bakış atıp alkış sesleri gelen bahçeye doğru adım atmaya başladı. Kalbi hızlanmış, ayakları onun değilmiş gibi hareket ediyordu. Yüzünü kapatan duvağının altından mutluluk gözyaşları akıyordu. Bahçeye adım atmasıyla misafirler ayağa kalktı ve alkışlar ıslıklar arasında sevdiği adama doğru yürümeye devam etti. Nasıl hayran gözlerle bakıyordu kadınına. Heyecandan sadece sevdiği adama kenetlenmiş, etraftan ona seslenenlere bakamıyordu.

Karşı karşıya geldiler gözleri bir noktada buluştu. Duvağını yavaşça kaldıran kocasına baktı. Alnına kondurulan öpücükle gördüğünün rüya değil gerçek olduğunu anladı. Elleri ortada buluştu ve ilk danslarının ritmine bıraktılar kendilerini.

Gecikmiş ama büyük bir saadetti onların ki. En yakın can dostu, kardeşi arkadaşı gözleri dolu dolu izliyordu onları.

Göbekler atıldı, pasta kesildi zaman nikâh zamanıydı. Memurun sorularına tüm güçleriyle evet diye bağırdılar. Alkış kopuyordu arka fonda. Bu mutluluk tablosuna sonradan eklenen birkaç misafirin de gözleri üzerlerindeydi. Nikâh cüzdanı adettendi gelinin eline yakışırdı. Tebrikler kabul edilip takı sırasında yerlerini aldılar.

Aile büyükleri ve davetlilerin takımlarının ardından sıra damat beye gelmişti. Sevdiği kadına dönüp gülümseyen bir yüzle baktı.

"Allah bana bu güne kadar hiç bir şeyi sıkıntısız nasip etmedi. Onun için sahip olduğum her şeyin kıymetini bildim. Bu sabrımın hediyesini de yaratandan şuan alıyorum. Yaratanın emaneti canım karım sen benim kıymetlimsin."

Elleri titreyerek boynuna takılan altın kolye ve bileğini süsleyen bileklikten sonra yumuşacık bir öpücük kondurdu elinin üzerine.

Dans zamanı gelip çatmıştı. Mutluluktan uçarlarken bu huzuru, mutluluğu artık kimsenin bozamayacağını hissediyorlardı.

O sırada düğüne sonradan katılan davetsiz misafirler köşedeki yerlerinden ortaya doğru yaklaştılar. Gelinle damattan önce mutluluğa şahitlik eden iki sevgili karşıladı onları.

"Hayırdır komiserim bir sıkıntı mı var? Çok mu ses oldu?"

"Yok, biz başka birşey için buradayız. Damat beyi ve sizi de iki dakika dışarı alabilir miyim? Diye sordu komiser.

Onlar bu konuşmayı yaparken damat ve gelin çoktan yanlarına kadar gelmişti. Misafirlerin gözleri onlara dikilmiş, yoğun gürültünün yerini fısıltılar almıştı.

İki kadında içerde bekleme fikrine sıcak bakmadan itiraz ettiler. Şansını zorlanmadı komiserde. Dördü birden çay bahçesinin iç kısmına geçtiler.

Aileleri de arkalarından koşarak geldiler.

"Merak etmeyin teyzecim damat beye bir şey verip gideceğiz" diyerek aileleri rahatlattı komiser.

Bunun üzerine Fatma Hanım ve diğerleri kapının orada duraklayıp kaldılar.

Komiser elindeki kâğıdı damada uzattı. Hızlıca kâğıdı okumaya başladı. Gözleri kocaman açılmıştı.

Elindeki kâğıdı yanı başında duran arkadaşına uzattı.

"Buna inanamayacaksın." Dedi damat.

Arkadaşındaydı okuma sırası. Onlar bu durumdayken kızlar ve aileleri merak ve korkuyla olan biteni anlamaya çalışıyorlardı.

Kâğıttan kafasını kaldırdı. Yüzündeki şaşkın ifadeyle sordu "nasıl intihar etmiş?"

"Kıyafetlerindeki lastikleri sökmüş. Sanırım uzun zamandır planlamış. Kendini tuvaletteki demir su borularına asmış. Gece tuvalete kalkan mahkûmlardan biri bulmuş. Bulduğunda çokta ölmüş." Diye bir çırpıda anlattı komiser.

İki kızda neler olduğunu anlamıştı. Bunca yaptığına mı dayanamamıştı, vicdan azabına mı bilinmez ama canına kıymıştı.

Komiser elindeki diğer kâğıdı da kızlara doğru uzattı.

"Bunu da size yazmış ölmeden. Sanırım bir Veda mektubu. Okuduktan sonra onu da karakola teslim ederseniz sevinirim. Bu şekilde böldüğüm için kusura bakmayın lütfen. Bilmek istersiniz diye düşündüm. İyi akşamlar."

İki kız zarfa baka kalmıştı. Birinin ölmesine sevinilebilir miydi? Bu mektubu şuan okuma zamanı değildi. Hayatını erteleten bu adam yüzünden bir daha mutluluğunu ertelemeyecekti. Onca acıyı, hayal kırıklıklarını hatırlamak istemiyordu

Yanındaki arkadaşına mektubu uzattı.

"Bu sende kalsın. Biraz daha bekleyebilir."Dedi ve gülümsedi. Sevdiği adamın elini tutup bahçeye doğru yürümeye başladı.

HÜZNÜ SİYAHOnde histórias criam vida. Descubra agora