23

3.3K 279 482
                                    

Sehun kısa olanın elindeki erimiş buz torbasını alıp çöpe attı ve onun için temiz eşofmanlar çıkardı. Baekhyun acı içinde üstündeki kirlenmiş kapüşonlu kazağı çıkarmayı başardığında diğerinin gözlerini ondan alamadığını fark etti, ona kaşlarını çatarak bakıyordu. Hâlâ sinirli olmalıydı, karnı, beli ve sırtı morluklar içerisindeydi. Onu umursamamaya çalışıp eşofmanını giyerken Sehun'u izledi, üzerindekileri çıkarınca en az onun kadar darbe yemiş olduğunu gördü. Soluk teni renk değiştirmeye başlamıştı. Sehun'u yakından tanıdıkça ne kadar iyi yürekli ve korumacı olduğunu görebiliyordu, o sadece bunu göstermek konusunda iyi değildi.

Uzun olan hızlıca üstünü değiştirip "Uyu," dedi diğerine. Baekhyun karşı çıkmayıp yatağın içine girdi, midesi ağrıyor ve kusacak gibi hissediyordu bu yüzden en iyisi uyumaktı. Uzanırken sırtında hissettiği keskin acı yüzünden dudaklarından çıkan iniltiye engel olamadı, yan döndü hemen. Sehun ışıkları kapatmış, ardından bilgisayarını açmıştı.

"Sehun," diye seslendi ona. "Uyumayacak mısın?"

"Kontrol etmem gereken şeyler var, sen uyu."

Baekhyun onun bu emin tavrına güvenerek uykuya daldı, derin bir uykuydu bu. Ruhunun ve vücudunun yorgunluğu yüzünden daha fazla dayanamamıştı, ara sıra tuhaf rüyalar görüyor, sayıklıyor ve canı acıdığı için inliyor ama en azından bu sefer uyurken güvende olduğunu biliyordu. Gece yanına uzandığını hissetmişti uzun olanın, sıcacık vücuduna sokulmuş ve Sehun ilk kez karşılık verip ona sarılmıştı.


Uyandığında saat öğlenin biriydi, o kadar derin uyuyordu ki Sehun uyanmasın diye bütün perdeleri kapatmıştı. Yatağın içinde kıpırdanırken burnuna ferah duş jeli kokuları geldi, gözlerini ovuşturup etrafına bakınınca Sehun'u gördü, üstsüzdü, saçları nemliydi. Şampuanının kokusu bütün odayı sarmıştı. Geniş omuzları vardı, göz kamaştırıcı görüntüsüne gölge düşüren tek şey sırtındaki morluklardı. Baekhyun onu öyle görünce ister istemez kötü hissetti.

"Sehun," diye seslendi yatağın içinden, sesi yeni uyandığı için biraz çatallıydı. Uzun olanın dikkatini çekmeyi başarmıştı, Sehun elinde kazağıyla ona bakıyordu. "Ne zaman uyandın?"

"Çok olmadı." Sehun kazağını başından geçirip yanına oturdu, bir yandan saçlarını düzeltiyordu. "Kıyafetlerini yıkamaya götürdüm, kahvaltı yapmaya gidelim. Döndüğümüzde kurumuş olurlar."


Pansiyonun altındaki küçük geleneksel Kore restoranına girip sipariş verdiler. Baekhyun alışılmışın aksine sessiz bir şekilce önündeki sıcak çorbayı içmeye çalışıyordu, tamamen yemeye odaklanmıştı, yanağındaki morluk ve ağzındaki yara yüzünden yemekleri çiğnemekte zorlanıyordu. Adam ona gerçekten sert yumruklar atmıştı.

Sehun vicdan azabıyla onu izlemekten yemeğini gönül rahatlığıyla yiyemiyordu. Baekhyun üzerindeki ona ait olmayan siyah kazağın içinde kaybolup gidecek gibiydi, belli etmemeye çalışsa da huzursuz olduğu belliydi.

"Gözlerinle üzerimde delik açmaya mı çalışıyorsun?"

Sehun hemen dikkatini yemeğine verdi ve diğeri gibi ağzına büyük bir kaşık pirinç tıktı, restoran onların aksine oldukça gürültülüydü.

"Artık güvende miyiz? Ona göre evime gideceğim." Baekhyun bunu çok da umursamıyormuş gibi bir ifadeyle ağzı hâlâ doluyken söylemişti, içten içe korktuğu halde fazla rahat görünüyordu.

Sehun kararsız bakışlar eşliğinde başıyla onayladı. "Aptallar, beni aramaya Busan'a gittiler. Gelecek sefer de Daegu'ya gidecekler."

Baekhyun güldü. "Sayende bütün Kore'yi gezecekler."

Got YouWhere stories live. Discover now