36

2.8K 283 240
                                    

Perşembe, dokuzuncu gün, hava sıfırın altında on derece. Kaç gündür orada olduğunu anlayabilmek, gerçekliğe tutunabilmek için banyo dolabının arkasına ona bırakılmış rujla küçük bir nokta çizdi. Aynalı dolabın kapağını kapattığında görüntüsü yüzünden iç çekti, kendini görmek istemiyordu. Bu o değildi. Bir başkasının kıyafetleri, bir başkasının evi ve bir başkasının ahlak kuralları... Bu evde ona dair hiçbir şey yoktu. Yüzü bir başkasına ait gibiydi. Solmuş ten, koyu göz halkalarının altında bir morluk ve içine çekilmiş yanaklar, ölmek üzere olan birinin yüzüydü bu.

Sıcak suyla doldurduğu küvete girdi yavaşça, hava bu kadar soğukken ısınmasının tek yolu buydu. Şömine yanmıyordu, yatak odasına kilitlenmişti. Üstelik akşam daha da soğuk olacaktı, avukatın o gün eve gelmemesini umdu. Huzurlu bir akşam geçirmeyi diliyordu, sadece gelmese ve onu rahat bıraksa o soğukta bile mutlu olabilirdi.

Düşünceleri arasında dalıp gittiğinde su çenesinin hizasındaydı, köpükler yüzüne değer değmez hışımla kendini yukarı çekti. Nefes nefeseydi, boğulacağını sandı bir an. Elini kalbine koydu, havayı derince ciğerlerine çekti. Su neredeyse kaynardı ama korkudan titriyordu, huzursuzdu. Dayanamadı, su onu rahatsız etti ve çabucak durulanıp küvetten çıktı. Giyinirken sudan bu kadar korktuğu için kendini zavallı hissetti, normal bir insana dair hiçbir yanı kalmamıştı. Normal insanlar gibi üç öğün yemek yemiyor, dışarı çıkmıyor, kendi giysilerini giymiyor ya da küçük şeyler yüzünden üzülmüyordu. Yeniden tecavüze uğramaktan korkuyordu, ellerinin ve ayaklarının bağlanmasından, aç susuz bırakılmaktan, insan eti yiyen bir hayvanla aynı odada kalmaktan, dayak yemekten, sudan, öldürülmekten... Geriye dönüp baktığında eski endişeleri geldi aklına. Sooyeon'u öğrendiğinde deliye dönmüş, bir babayla birlikte olma fikri ona delice gelmişti. Chaeyoung'la görüştüğünü düşündüğü için konuşmamıştı erkek arkadaşıyla, bunu hatırladığında gülecek gibi oldu. Bu olanlardan sonra Chanyeol'ün eski kız arkadaşından bir çocuğu olması fikri çok da tuhaf gelmiyordu.

Akşam olurken oyalanacak bir şeyleri olmadığı için düşünceleriyle baş başa birkaç saat geçirdi, en çok da bu delirtiyordu onu. Kimseyle konuşmuyordu, ilgilenecek hiçbir şeyi yoktu. Belki bir yapboz ya da çizgi roman işini görürdü, ya da eski de olsa bir müzik çalar. Ne zamandır hiç müzik dinlemiyor, dans etmiyordu.

Kırmızı pikabın motorunun sesini nerede duysa tanırdı, pencere kapalıydı ama Jongin'in geldiğini biliyordu. Dış kapı açıldı, ardından yatak odasının kapısı. Yatağın üstünde oturuyordu, onu görünce gözleri fal taşı gibi açıldı ve ayağa kalktı.

"Tut şunu."

"Bu ne? Sen delirdin mi? Aman tanrım!" Baekhyun avukatın göğsüne fırlattığı bebeği sıkıca kucakladı, bebek hiç durmadan ağlıyor, Jongin de bu yüzden ona sinirle bakıyordu. "Sooyeon..."

"Sustur onu."

"Neden yaptın bunu, neden getirdin? Amacın ne Jongin, daha ne istiyorsun?"

Jongin tuhaf bir şekilde cevap vermedi, kaşları çatıktı. Ne yaptığını bilmiyormuş gibi yere çöktü, saçlarını karıştırdı. Derin nefesler alıyordu.

"Hata yaptın, onu buraya getirmemeliydin. Hâlen vaktin varken götür onu, Sooyeon henüz bir yaşında. Hiçbir suçu yok onun, anne babasından ayıramazsın."

Baekhyun küçük kızı omzuna yatırıp sırtını sıvazladı, onu sakinleştirmeye çalıştı. Kokusu hâlâ huzur vericiydi, larva oyuncağı vardı elinde. Beyaz örme bir kazak giyiyordu, bunu babasının seçtiği besbelliydi. Ona sarılırken hem onu rahatlatmaya çalışıyor hem de neler döndüğünü anlamak için uğraşıyordu.

Got YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin