31

3.2K 242 270
                                    

Bu sefer Baekhyun'u uyandıran açlığı ve baş ağrısıydı. Saat öğlenin ikisiydi, gece uzunca süren panik atağı yüzünden ağlamaktan yüzü şişmişti, boğazı kupkuruydu ve boş midesi sürekli kasılıyordu. Berbat haldeydi. Üstelik titriyordu ama bu sefer titremesinin sebebi korkusu değildi. Ev geçen gecenin aksine buz gibi soğuktu, şöminedeki ateş söneli çok olmuştu.

Yaprak gibi titreyen bedenini zorlukla doğrulttu ve ayağa kalktı, açlığı yüzünden başı dönüyordu. Banyoya girip küvetin musluğunu açtı, acilen ısınmaya ihtiyacı vardı. O sırada işlerini halletti, Jongin onun için açılmamış bir paket diş fırçası ve temiz havlular bırakmıştı. Ne düşünceliydi ama.

Küvete girdiğinde su neredeyse kaynar derecedeydi ama bu onu hiç rahatsız etmedi, küvetin kenarındaki şampuan ve duş jellerini kullandı. Onun gibi kokuyordu, tıpkı Jongin gibi. Her şey ona aitti, dokunduğu ve dokunmadığı tüm eşyalarda onun izi vardı. Bir an, çok kısa bir an tiksindi. Öylesine hissiz ve yorgundu ki bütün bu olanlar gerçekdışı gibi hissediyordu. Sanki önemsiz birer rüya gibi. Sanki ağlayacak, uzun uzun ağlayacak ve sonra kan ter içinde uyanıp gözünü Seul'deki evindeki açacaktı.

O günü hatırladı, doğum gününü. Telefonun ucundaki tanımadığı o avukat, büyükbabasının ona mirasını bıraktığını söylediğinde hissettiği sevinci anımsadı. Bir an bile tereddüt etmemişti Sokcho'ya taşınırken. O şehrin adını bile duymadığı halde nasıl öylece kabul edebilmişti bunu? Hatırladı, reşit olduğu gün resmen evden kovulmuştu. O günkü saf mutluluğu içler acısıydı. Bunca zaman kandırılmıştı. Jongin'le ilişkisini tekrar gözden geçirecek kadar iyi hissetmedi kendini, onunla seviştiği anlar gözünün önünde canlandığında başka bir şeyler düşünebilmek için kendini zorladı. İğrençti, tam anlamıyla iğrenç. Onunla yatarken nasıl da zevk almıştı.

Suyun içinden çıkıp havlusuna sarıldı, bir fincan kahve için her şeyi yapabilecek durumdaydı. Tekrar hatırlattı kendine, bir katil tarafından kaçırılmıştı, adam, doğradığı o insanların etlerini buzdolabında saklıyor ve köpeğine yediriyordu. Üstelik ona tecavüz edeceğini gayet iyi ifade etmişti. Düşünmesi gereken tek şey kahve olmamalıydı.

Dolabı açıp koyu yeşil boğazlı bir kazak, sıradan bir pijama altı ve bir hırka buldu. Yatağa döndü yeniden, nasıl olsa evden çıkamayacağını biliyordu. Belki ona iyi davranırsa gitmesine izin verirdi, kızgın olmadığı zamanlar dışında gayet kibardı. Diğerleri onun kaybolduğunu anlayana dek idare edebilirdi. Nasıl olsa mutlaka anlayacaklardı birinin onu kaçırdığını. Chanyeol bunalımdan çıktıysa çoktan onu aramaya başlamış olmalıydı, huysuz olmasına rağmen Sehun'un da onu merak ettiğine emindi. Neredeyse haftanın her gününü onlarla geçiriyordu, Baekhyun ikisinin de hayatının bir parçasıydı artık. Birden ortadan kaybolduktan sonra Jongin'in atacağı basit bir mesaja inanmazlardı. En azından öyle umuyordu.

"Güzelim..." diye sesleniyordu biri ona, çok tanıdık bir sesti. Rüya görüyor gibiydi, gerçeklik algısını adeta yitirmişti. Jongin sevecen bir tavırla ona sesleniyordu. Dudaklarını alnına, ardından saçlarına taşıdığını hissetti. Kokusunu içine çekiyordu. "Çok güzel kokuyorsun."

Baekhyun gözlerini kırpıştırarak açtığında orada soğuktan uyuyakaldığını anladı, vücudu buz gibiydi. Jongin'in ona büyük gelen hırkasına sıkı sıkı sarılmış, cenin pozisyonunda duruyordu.

"Kıyafetlerimi üstünde görmek hoşuma gitti, bu görüntünün beni bu kadar etkileyeceğini tahmin etmemiştim."

Baekhyun cevap vermedi, saçını okşayan ellerini itmek için yanıp tutuşuyordu.

"Üşümüşsün, salona gidelim."

Genç olan sessizce yatağın içinden çıkıp sarsak adımlarla avukatın arkasından gitti. Yere basan çıplak ayakları vücudundan on kat daha soğuktu.

Got YouWhere stories live. Discover now