33

2.7K 249 278
                                    

İyiyim.


İç çekerek önündeki yemeğe baktı, Jongin ona kahvaltı için küçük bir kâse pirincin üstünde kızarmış yumurta bırakmıştı. Şükretti, en azından çok az da olsa bu sefer kahvaltıda çiğneyebileceği bir şeyler bırakmıştı. Artık açlık onu çok rahatsız ediyor da sayılmazdı, midesi alışmaya başlamıştı.

Yemeğini bitirdikten sonra bulaşıklarını yıkarken düşüncelere daldı. Avukatın güvenini kazanmak için ne yapmalıydı, ne kadar ileri gidebilirdi? Onun güvenini kazandıktan sonra nasıl bir yol izleyecekti? Bilmiyordu, hiçbir şeyden emin değildi. Emin olduğu bir şey vardı, hâlâ hayatta oluşunun tek sebebi oyunu Jongin'in kurallarına göre oynuyor oluşuydu.

"Ben geldim."

Jongin içeriye kot pantolonu, boğazlı kazağı ve kalın açık kahverengi montuyla girdi, işe gitmediği zamanlarda giyimiyle oranın yerlisi gibi görünüyordu. Kimse ondan şüphelenmezdi. Görünürde tuhaf bir durum yoktu. Şehir hayatından bunaldığı için boş vakitlerini dağ evinde geçiren iyi huylu bir avukattı, kimseyi "rahatsız" etmiyordu. Saygın biri oluşu da buna eklenirse kimse bir katil olduğunu düşünmezdi.

"Hoş geldiniz, Bay Kim," dedi ellerini kurularken, birlikte yaşadıkları bir evde sıradan bir sabah geçiriyorlar gibiydi. Bunu gülünç buldu. "Yani hyung," diye düzeltti, ona böyle seslenmekten nefret ediyordu. Kaçırılalı kaç gün olduğunu hatırlayamadı bir an, neredeyse zaman algısını yitirecek gibi oldu. Günlerden Pazar'dı, öyleyse o evde geçirdiği dördüncü gündü.

"Ne aldığıma bir bak."

İçeriye girerken yüzünde kocaman bir gülümseme vardı, elindeki kutuyu içeriye taşırken Baekhyun'a baktı.

"Hyung..."

Baekhyun'un gözleri ışıldadı, avukat bir televizyon almıştı. Hem de büyük ve pahalı bir televizyon, nasıl bir televizyon için bu kadar mutlu olabilir anlam veremedi, avukatın açtığı kutuya hayranlıkla bakıyordu. Dış dünyadan fazlasıyla uzak kalmıştı, önceden çok da ilgisini çekmeyen haberleri izlemek için bile can atıyordu.

"Harikasın, hyung! Ah, tanrım. Gerçekten alacağını düşünmemiştim."

"Artık konsol oyunu oynayabiliriz."

"Teşekkür ederim!"

Baekhyun kendini Jongin'e sarılırken buldu, bu ani sarılış avukatı şaşırtmaya yetmişti. Başını büyüğünün göğsüne yasladı, kolları beline sarılıydı. Baekhyun, büyüğünün birkaç saniyelik duraksayışını hissetti. Jongin karşılık verip ona sıcak bir tavırla sarıldığında kolları arasında eriyecek gibi hissetti, küçük ve güçsüz.

Jongin'in beceriksizce televizyonu ve konsolları kurmaya çalışması yaklaşık bir saat sürdüğünde Baekhyun ona yardım etti. İki saat boyunca aralıksız konsol oyunu oynadılar. Baekhyun neşeliydi, o neşeli olduğu için Jongin de öyle. O eve geldiğinden beri ilk kez bu kadar mutluydu. Kaliteli bir televizyonda oyun oynamanın keyfi onun için bir başkaydı. Yanında kim olduğunu hiç düşünmedi. Sadece Jongin, diye düşünüyordu. Jongin'le oyun oynuyoruz. Avukat Kim, ya da Katil Kim değil, Bay Kim de değil. Sadece oyun oynadığı Jongin. Jongin oyun oynarken onun yaşına inmişti çoktan, kazandığında kahkaha atıyor, yenildiğinde inkâr edip başka bir oyun teklif ediyordu.

Şöminenin ateşi sıcacıktı, üstünde ona ait olmayan büyük hırkayla koltukta büyüğünün kucağında uzanıyordu. Doğru ya, o evdeki hiçbir şey ona ait değildi. O ahşap evde ruhu dışında her şey Jongin'e aitti. Uzandığı koltuk, üzerindeki giysiler, şömine, biraz önce içtikleri şarap, bedeni... Sadece ruhu kalmıştı geriye, hoş onu da kaybetmek üzereydi. Az önce deli gibi seviştikten sonra ruhunu bile ondan almışlar gibi hissediyordu. Öylesine biriymiş gibi yatmıştı onla, Sokcho'ya taşınmadan önce her önüne gelenle yattığı gibi. Bu kadar rahatsız olacağını düşünmemişti, neden canının bu kadar acıdığına anlam veremiyordu. Hâlbuki o böyle biri değildi, kıçına giren bir penise bu kadar anlam yüklemezdi.

Got YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin