HALEF

118K 3.9K 1K
                                    

Merhaba, Halef serisinin dünyasına hoş geldiniz.

🤍

Halef serisi toplam 2 kitaptan oluşuyor.

Halef I : Düş
Halef II : Düşüş

Fakat bu serisinin baş karakterleri aynı zamanda Felah serisinde de görüyoruz.

Ve bu serinin misafir karakterlerinin de ayrıca kitabı var : Yeşili Sevmek

*** Yeşili Sevmek, Halef ve Felah serisi birbirinden bağımsız okunabilir. Ama aynı evrende geçer ve erkek karakterler arkadaş olduğu için ufak bağlantılar mevcuttur.

Zaman olarak sırayı bozmamak isteyenler için, önce Yeşili Sevmek, sonra Halef, sonra Felah okunmalıdır.

Yeşili Sevmek - tek kitap. (Başroller - Gül ve Nart)

Halef - 2 kitap. (Başroller - Mihrinaz ve Zamir)

Felah - 3 kitap. (Başroller - Hilal ve Haris)

 (Başroller - Hilal ve Haris)

Hoppla! Dieses Bild entspricht nicht unseren inhaltlichen Richtlinien. Um mit dem Veröffentlichen fortfahren zu können, entferne es bitte oder lade ein anderes Bild hoch.

Hoppla! Dieses Bild entspricht nicht unseren inhaltlichen Richtlinien. Um mit dem Veröffentlichen fortfahren zu können, entferne es bitte oder lade ein anderes Bild hoch.

Hoppla! Dieses Bild entspricht nicht unseren inhaltlichen Richtlinien. Um mit dem Veröffentlichen fortfahren zu können, entferne es bitte oder lade ein anderes Bild hoch.


Nihayetsiz ölüm kapıyı çaldığında,

Neşe hüznün önünde diz çökecekti.

Güneş karanlıkta kaybolacak,

Pervasız rüzgârlar tufana dönüşecekti.

Bir çocuk parkı vardı orada.

Yeşil çimenlerin kanla besleneceği,

Kan kokusunun eskimeyeceği,

Çocukların da ölebileceği,

Çocukların da öldürebileceği,

Herkesin ezilmesine neden olan hakikati çığ gibi büyütüp barındıran,

Yitirmişliğin feryadının her ağaç budağında çınladığı bir park vardı.

Fakat artık olmayacaktı.


Yıllar önce...


Bir eylül günü sıcağına rağmen ölümün soğuk ürpertisi oradaydı. Hafif rüzgârın kısık uğultuları dallara değerken dallar güçlükle kıpırdıyordu ve alçak hışırtı sesleri duyuluyordu.

Rengârenk çiçeklerle çevrili olan parkın içinde iki çocuk oynuyordu. Gökyüzü yalancı parlaklığına bürünürken hava dürüst olmayı seçerek boğuktu. Bu ironiye ayak uydurmayan tek şey etraftaki çiçeklerdi. Birazdan görecekleri manzarayla başlarını eğecek olan çiçekler...

Çocuk, küçük arkadaşını salıncakta sallarken kahkahalar atıyordu onunla beraber. Hayatın acımasızlığıyla hâlâ tanışmayan iki küçük arkadaş, hâllerinden memnun şekilde itinayla gülmeye devam ediyorlardı.

"Daha hızlı!" diye bağırdı küçük olan. Kahkahaları parkı çınlatıyor, herkesin yüzünde tebessüm doğuruyordu. Çocuk, önce tereddüt etse de sonra daha hızlı salladı kendisinden küçük arkadaşını.

"Daha!" diye yeniledi isteğini. Bu inatçı isteği geceyi parkta geçiren evsiz adamı dahi gülümsetmişti.  Adam, iki arkadaşı izlerken yılların nasıl da aleyhine işlediğini, nasıl bu kadar çabucak geçtiğini sorguluyordu. İçinde kurduğu mahkemede yargılananın zaman değil, kendisinin olduğunu fark ettiğinde kalbinin üzerinde tonlarca yük taşımış gibi hissetti ansızın.

Kum tanelerinin dökülüş hızını andıran saniyeler içerisinde birden, güneş bulutların arkasına saklanmak için koşuşturma halinde iken birkaç kişi başını kaldırıp bu ani değişime odaklandı.

Parlak gökyüzünde bu bulut da nereden çıkmıştı böyle? Ve güneş neden koşar adım bulutun arkasına gizlenip ışığından mahrum bırakmıştı herkesi?

Tüm gücüyle küçük arkadaşını sallayıp onun kahkahalarını çoğaltmak istedi çocuk. Arzusunu yerine getirmek istedi. Ve getirdi. Fakat bu öyle bir istekti ki tüm geleceğe sirayet edecek, nice hayatı cehennem ateşinde kavuracaktı.

Her geri çekildiğinde, çocuğun desteği ile hızlanan salıncağın en yükseğe eriştiği noktada düştü küçük çocuk ama düşerken başı yerdeki bir taşa çarpmıştı.

Kırmızının ölümü tanımlayan rengi, küçük arkadaşını sallayan çocuğun havada kalan ellerine sıçradı. O kan ömrünün sonuna kadar teninden silinmeyecek bir damga izi yaratmıştı ama kimse bunun farkında değildi.

Aynı anda tüm yer, gök tiz bir çığlıkla inledi, mahşer yerine dönen parkta sesler birbirine karıştı. "Ufuk!"

Rengârenk çiçekler aynı anda solup başlarını eğerken güneş bulutun arkasından çıkmaya cesaret edemiyordu.

Yedi yaşındaki çocuğun hayretine, dört yaşındaki çocuğun ise cansız bedenine şahit olan park, bir daha asla eskisi gibi mutluluk barındırmadı içinde. Artık o park kan kokuyordu çünkü.

Ölümün melodisi eşliğinde kan âdeta gökyüzünü boyamak istercesine akıyor, anne feryadı dört bir yanı inletiyordu. Fakat bir çocuğun sessizliği daha gürültülüydü. Sessizce eseri olan cesede bakarken içindeki o dipsiz uçurumdan atladı tüm benliği. O cesede bakarken oracıkta büyüdü. Ruhu yanıp küle dönüşürken rüzgâr küllerini dört bir yana savurmaktan çekinmedi. Esen rüzgâr, çocuğa hayatın ölümle sınırlandığını öğretti ve bu ders ona ilk darbeyi indirdi.

Çocuklar ölmez. Böyle sanıyordu ama biraz önce bilmeden de olsa arkadaşını öldürmüştü. Aslında tam olarak iki çocuk katili olmuştu: Arkadaşının ve kendisinin. Katlettiği bedenin kanlar içerisindeki görüntüsüne baktığında yaşayacağı bütün geleceği omuzlarına kambur yaptı. Bu ağırlığın altında ezilirken içinden oluk oluk kanlar aktı ama kimse görmedi.

Ve o an bunu taşıyamayan iki cesedin katili olan küçük bedenin sahibi, dizleri üzerine düştüğünde, geçmiş geleceğe ilk kamçısını indirdi ve bütün gelecek çöktü.

Güneş ise kendini saklamaya devam etti korkakça.

HALEFWo Geschichten leben. Entdecke jetzt