XV - ❝Öpülen Avuçlara Düşen Kor❞

14.3K 1.2K 1.2K
                                    

"Ateşten bir top düştü öptüğü avuçlarıma.

Ben yandım. O öldü."

XXV - "Öpülen Avuçlara Düşen Kor"

1.Kitap Finali

Herkesin hayatında ikinci kez yaşamaktan korktuğu anlar olurdu. Geçmişinde yaşadığı herhangi bir şeyin tekrarlanmamasını dilerdi. Deli gibi korkar, titrerdi düşündüğü an. Şimdi korku tüm bedenimdeydi ve beni tamamen ele geçirmişti. Tam kalbimin üzerine oturmuş, sanki hiç yaralı değilmişim gibi üzerimde tepiniyordu. Korku yandaşlarını da almıştı yanına: Endişe, kaygı, tedirginlik, panik, dehşet... Hepsi bize karşı birleşmiş durumdaydı. Kendim için mi, onun için mi korktuğumu bilemedim, kalbimden oluk oluk akan kanların verdiği his, içimdeki tüm yangınları körüklüyordu.

Doğduğumdan beri hiç geçmeyen bir acının etrafında sahte mutlulukla sarılmıştım. Bitmeyen bir şefkatle büyütülmüş, şımartılmıştım. Tek bir adam tarafından çok sevilmiştim. Canımı acıtanlar ise tanımadığım ebeveynim olmuştu.

Beni ilk seven adam yanımdaydı.

Aynı arabadaydık.

Frenleri tutmayan bir arabada...

Ölümden korkuyordum.

Dedemin ölümünden korkuyordum.

Gitgide hızlanan kalbim, kesilen nefeslerim, uyuşan parmaklarım ve odağını kaybetmiş gözlerimle dedeme doğru döndüm. Gözlerinde buz kesmiş bir dehşet ifadesiyle karşılaştım.

Zorlukla, "Hızımız kaç?" diye sorabilmiştim. Gözlerim Gökhan'a çevrildi, direksiyonu tutan ellerinin zangır zangır titrediğini fark ettim. Ellerinin titreyişini izledikten sonra derin bir nefes aldım. "Gökhan! Kendine gel!"

Gökhan, irkilip dikiz aynasından bana baktı. Direksiyonu tutan parmakları sıklaştı ve gerildi. "100'le gidiyoruz. Gaza basmıyorum ama hızımız yükseliyor."

Kırmızı ışığın yandığını gördüm, "Hızlı ol!" diye bağırdım. Gökhan, seri şekilde arabayı sağa doğru kırıp kırmızı ışığı hiçe saydı, boş bir yola girmiş az da olsa rahatlamıştık.

Gökhan kulaklığına doğru, "Çarpamam arabayı. 110'la gidiyoruz!" diye bağırdı. Kulaklığı çekerek kendi kulağıma taktım.

"Ertan Bey!" Sesim titremişti. "Ne yapacağız?"

Ertan Bey, şiddetle, "Arabayı çarpmasını öneriyorum. Çünkü bir şekilde hızı yükseltiyorlar," dedi. Görmemesine rağmen başımı iki yana salladım.

"Mümkün değil." Kendimden çok dedemi düşünüyordum. Her ne kadar yaşını göstermese de yaşlı bir adamdı ve bir kazayı kaldıramazdı. Kurtulmamızın tek yolu arabayı durdurmaktı.

Aniden bir arabaya sürtündük, dedemle sarsıldık, elimdeki kulaklık yere düştü. "İyi misiniz?"

Gökhan'ın kaygılı sesi kulaklarıma dolarken, "Evet," dedim. "O yola girme. Tenha bir yere sür."

"Süremem!" diye bağırdı. Ağlamasına ramak kalmıştı neredeyse. "Birilerini gebertip ölüp gideceğiz!"

Dedeme doğru döndüm, dolan gözlerimi gözlerine diktim. "Dede, ölme sen." Sanki bu isteğim kendi tercihine bağlıymış gibi

Sessizliğini koruyan ve olanları dehşet içinde izleyen dedem gözlerini benden kaçırarak, "Mihrinaz araçtan atlayabilir mi?" diye sordu.

"Kafasını çok fena yaralar."

HALEFWhere stories live. Discover now