V - ❝Yağmurun Yıkadığı Ruhlar❞

28.9K 2.4K 1.7K
                                    

"Bu yağmurda çokça acım var.

Her düşen damla tenimi yakıyor.

Dokunma.

İyileştiremezsin beni.

Daha fazla kanatırsın sadece..."


V- "Yağmurun Yıkadığı Ruhlar"

Kurgusu acıyla harmanlanan bir filmin içindeydim. Senaryosu kanla beslenen, gözyaşı ile ıslanan sayfaların elime tutuşturulduğu, hasretin eksik olmadığı bir kurguydu bu.

Gözlerimi yağan yağmurun karşısında duran cama çevirdim. Yağmur damlalarını kendine misafir ederken yine de benimle onlar arasında bariyer rolünü üstlenmekten vazgeçmiyordu. Ekim yağmuru... İki kelimenin verdiği huzur hissi içime girdi fakat içimdeki o acılarla karşılaşıp hemen dışarıya çıktı.

"Düşüncelisin." Başımı sesin geldiği yöne çevirirken Büşra, kapıya yaslanmış şekilde beni izliyordu. Kollarını göğsünde kavuşturup bana hakiki bir samimiyetle gülümsedi. Bu gülümseme bana yabancı gelmişti. Hayatta yakın olduğum kız arkadaşım pek yoktu. Hazal vardı, kuzenim Leyla vardı ama ikisiyle de asla tam anlamıyla yakın sayılmazdım.

"Evet," dedim kısık sesle. Bunu söylemem Büşra'nın yanıma gelmesine yetmişti. Gelip yatakta yanıma oturdu, ifadesiz bir şekilde ona baktım.

"Herkes zor günler geçirir," diye başladı sözlerine. "Herkesin bir çıkmazı olur. Hatta birden fazla da olur. Şu an kimsesiz hissediyorsun, değil mi?" O an ifademin önüne astığım perde indi. Belki de tüm hayatım boyunca beni temsil edecek duygunun adı buydu: Kimsesizlik. "Ben de öyle hissettim," diye devam etti, ses tonu çatlamıştı. "Babam bana küfürler savura savura attı evden. Doğduğum zaman dualarla girdiğim evden küfürlerle kovuldum. Yanlış yaptığımı inkâr edemem. Ama bu kadarını hiç kimse hak etmezdi. Ben intihara bile kalkıştım. Zamir kurtardı beni. Sonra onu aldırmak için hastaneye gittim. Bu sefer de Zamir, Baran'ı gönderdi peşimden."

"Peki babası kim?"

"Ne önemi var ki?"

Gözlerim karnına indiğinde, "Onu seviyor musun?" diye sordum.

"Çok," dedi heyecanla. Elini karnına götürdü. "En doğru yanlışım o benim."

Merakla, "Peki, Baran?" diye sordum. Hâlâ aralarındaki ilişkiyi çözememiştim ve istemsizce merak ediyordum.

Acıyla gülümsedi. "Asla birbirimizi affetmeyeceğiz. Ama birbirimizden vazgeçeceğimizi de sanmam. Bizimkisi çocukluk aşkıydı. Yıllarca sevdik dokunmadan. Utangaçtık her ikimiz de. Sarılmaya, öpmeye bile çekinirdik. Birkaç kez birlikte uyuduğumuz zamanlar var mesela. O yatakta başka bir kızı buldum ben. Hayatım tepetaklak oldu."

"Tuhaf."

"Biz, bu tuhaflığa aşk diyoruz." Ona yanıt vermedim. Zaten cevap da beklediği söylenemezdi. Bunun yerine onu inceledim. Boyu benden bir tık kısaydı sanırım. Sarı saçları, beyaz teni, kahverengi gözleri, küçük burnu ve dolgun dudaklarıyla gerçekten güzel ve çekici bir kadındı. Ama kadınsı görünüşüne rağmen açık kahverengi gözlerinde masum bir ifade vardı.

Büşra, başını eğerek tatlı bir şekilde gülümserken, "Aslında seni yemeğe çağırmaya gelmiştim," dedi. "Çocuklar mutfakta. Ben yemek yapılırken kokular yüzünden içeri giremiyorum malum."

Başımı onayla sallayarak ayağa kalktım. Sabah yediğim sandviçten sonra hiçbir şey yememiştim. Zamir öğlen ısrar ederek bana yemek teklif etse de kabul etmemiştim. En sonunda sinirlenip odamı terk etmişti o da. Onun tahammül sınırlarını zorladığımın farkındaydım ama bana bir cevap verene kadar buna devam edecektim.

HALEFDonde viven las historias. Descúbrelo ahora