XXIII - ❝Sönmüş Sokak Lambası❞

11.6K 1.3K 1K
                                    

"Altında durduğu sokak lambası sönmüştü.

Bizim aksimize o yanmaktan çoktan vazgeçmiş olmalıydı..."

XXIII - "Sönmüş Sokak Lambası"

Parmaklarım arasında çevirdiğim dolma kalemin ucundaki mürekkep, beyaz kâğıdın üzerinde kendini iyice büyütürken dikkatimi iyice dağıtarak eğildim ve kalemi hareket ettirerek saçma sapan çizimler yaptım. Kaç çizik attım kâğıda, bilmiyordum. Kendi hayatıma benzettim belki de. Bu yüzden lekeledim onun masumluğunu, mürekkeple kirlettim üzerini. Fakat tek bir kelime dahi yazamadım. Bir cümle bulamadım hayatımı betimleyecek. Yoktu çünkü. Ben, tüm varların içinde büyürken hayatım aslında sadece bir yoktan oluşuyordu. Hiçbir alfabede olmayan çizikleri, kim bir cümleye ya da kelimeye çevirebilirdi? Hangi kelime içimdeki zehirli sarmaşıklardan beni koparabilirdi? Ve bunu bana zarar vermeden yapabilir miydi?

Derin nefes alarak bakışlarımı önümde oturan Turan'a çevirdim. Umursamaz bir edayla arkama yaslanırken onun gerginliğini soludum. Çenesi kasılmış, boynundaki damarlar göz önüne çıkmıştı. Parmak boğumları ise kalemi tutmak bahanesinin arkasına sığınarak bembeyaz kesilmişti. Turan, sanki altına çivi dizilmiş gibi rahatsız görünüyordu. Elindeki kalemi defalarca çevirdi. En sonunda kalem masaya düştüğünde çıkan ses kısa bir sessizliği doğurdu ve dedemin bakışları onun üzerinde durdu.

Oldukça ciddi bir sesle, "Turan? Bir sorun mu var?" diye sordu. Sanki olsa Turan, bunu burada seslendirebilirmiş gibi... Toplantıdaydık. Toplantı, Akşahin ve Demirhanların ortaklığının bitmesiyle ilgiliydi. Dedem beklenmedik bir adım atarak Turan'a, Kemal Demirhan'ın ve halamın hisselerini vermişti. Ama aynı zamanda da Demirhanlardaki hisselerinden feragat etmesini talep etmiş, ortak projelerden çekilmişti.

Bu toplantı, Kemal Demirhan olmadan yapılıyordu. Kemal Demirhan'ın avukatı, Turan, halam ve eniştem, onu temsilen buradaydı. Kendisi ise hâlâ Kıbrıs'taydı.

Turan başını iki yana salladı. "Yok."

Halam yerinde kıpırdanırken gözlerim onunla eniştemin üzerindeydi. Dedeme asla karşı çıkmayan bu ikili sadece dinlemek için buradaydı sanki. Dedem yeniden konuşmaya başladı: "Turan tüm hisselerini Hamza'ya devredecek. Aynı yüzdeyle hisseler bizim holdingde ona verilecek." Dedem bunu Turan'dan nasıl isteyebilirdi, aklım almıyordu. Turan ve Leyla, Kemal Demirhan'ın babasından sonra yegâne varisleriydi. Leyla'dan ve halamdan değil de neden sadece Turan'dan bunu istiyordu?

Turan, başını kaldırarak sadece bana baktı. Gözlerimiz kesişti, olan tüm kızgınlığım uçup gidecekti ama buna izin vermedim. Bana yalan söylemişti. Zamir'in Türkiye'de olmadığını söylemişti ama Zamir görevinden sonra İskenderun'a gelmişti ve bunu Turan'ın bildiğine adım gibi emindim. Oysa ben ona her şeyi anlatmıştım. O ise benden Zamir'in varlığını gizlemişti. Bu yüzden ona oldukça kızgındım.

Turan'ın bal rengi gözlerinde tarifi benzersiz ifadeler belirirken başımı çevirerek dedeme baktım. "Turan'la eşit haklara sahip olacağız. Doğru mu anladım?" Bu beni rahatsız etmiyordu ama buna katiyen anlam veremiyordum. Amcam bile holdingde çok az bir hisseye sahipti. Turan'a bu ayrıcalığın tanınması oldukça tuhaftı.

Dedemin ela gözleri benimkilere dokundu. "Doğru." Tereddütsüz, net ve tok sesi odayı doldururken Hamza eniştem, boğazını temizleyerek konuşmaya başlamıştı:

"Peki, Turan'ın adına olan yatırımlar?"

Dedem başını salladı. "Turan'ın adına dört ev var. Onların kalmasında sakınca yok. Sadece Demirhan Holding'den çekilmesini istiyorum."

HALEFWhere stories live. Discover now