I - ❝Boğulmak ya da Ona Tutunmak❞

13.4K 1.2K 1.4K
                                    

"Sen incecik bir daldın belki de.

Ama ben düşüp boğulacaktım,

Bu yüzden sana tutundum."

I - "Boğulmak ya da Ona Tutunmak"

Doğrular ve yanlışlar birbirine girdiğinde geçmiş, kendi oyunlarıyla sahneye çıkmaya başlamıştı. Artık beyazlar dürüst değildi, siyahlar da o kadar yalancı olamazdı. Her şey griydi. Geçmişin gölgesi, geleceğin havaya karıştırdığı hortum gibi griydi.

Ben bugün ölümden dönmüştüm. Bu zamana kadar ne için savaşmıştım öyleyse? Neticede en sonunda bana kalan kefen ve üzerime atılacak topraktan başka bir şey olacak mıydı?

Olacaktı. Zihnimdeki düğümleri çözmeden asla ölmemeliydim. O düğümler mezarda bile rahat uyumama izin vermeyecekti. O düğümler belki de ruhumu bedenime dikecek, gökyüzüne gitmemi engelleyecekti.

Bazen akıp giden zaman size acımasız davranırdı. Sanki her saniye sırtınıza bir kamçı geçirir ve canınızı acıtırdı. Bu, zamanın ölümü hatırlatma şekliydi belki de. Zihnimdeki kargaşa susmuştu ama derinlerde bir yerde haykıran sesler vardı ve onları susturamıyordum.

Sessizlik, ruhlarımızı kuşatmak için yemin etmiş gibiydi. Neredeyse bir saattir ikimiz de oldukça sessizdik. Başı hâlâ kucağımdaydı. Parmaklarım, sakince saçlarının arasında dolaşıyor; onunla başka bir dilde konuşuyor gibiydi.

Gözlerini yummuştu ama uyumadığından emindim. Aldığı düzensiz soluklar, uyanık olduğunu açıkça belli ediyordu.

Telefonu çalana kadar sessizlik odaya sinmişti. Telefonu çaldığında ise kalkmasına izin vermeden komodine doğru uzanıp telefonunu kavrayarak kendime çektim. Gözlerim ekrandaki yazıya takıldığında, "Turan seni arıyor," demiştim. Zamir telefonunu zarif bir şekilde elimden alıp aramayı cevapladığında dikkatimi tamamen ona vermiştim.

Turan'ın sesi kulaklarımı tırmaladı: "Ulan, o hastaneyi senin başına yıkarım!"

"Ne oldu, Demirhan?" Zamir umursamazlığından taviz vermediğinde Turan daha da çıldırdı.

"Senin yüzünden bir ton laf yedik dedemden. Hem Mihrinaz neden hâlâ orada? Hasta ayağına yatıp kızı yanında mı tutuyorsun?"

Zamir alayla, "İnsan bir 'geçmiş olsun' der," diye mırıldandı. "Çok ayıp ediyorsun." Sakinliği, karşısında duran herkesi delirtecek niteliğe sahipti ve sanırım bunu bilerek yapıyordu.

"Geçmesin!" Turan'ın hiddetli sesine karşılık sinirlendiğimi hissettim. "Kahraman oldun. Mutlu musun? Kuzenimi almaya geliyorum!"

Telefonu Zamir'in elinden aldım öfkeyle. Turan'ın konuşması canımı sıkmıştı. "Turan, ne yaptığını sanıyorsun?"

"Dedem, Cihan'la bana demediğini bırakmadı. Bu adam var ya, dünü planlamış. Dün gece yanımdaki kızı bana o göndermiş, Rıfat Bey'i de Cihan'ı çıldırtması için o ayarlamış. Sonra da seni eve götürüp kahraman oldu. Tabii, sabah yaptığı şov da üstüne gelince dedem ağzına geleni söyledi. Ya arabayı da o hacklediyse?"

"Saçmalama, Turan!" diye bağırdım. Dünü planlamış, onu bulmamı istemiş olabilirdi ama bugünle alakası olmadığından emindim.

Zamir telefonu elimden aldığında bu sefer kızdığını hissedebiliyordum. Kucağımdan başını kaldırıp yatağın ortasında oturduğunda, "Turan Demirhan," dedi buz gibi bir sesle. "Dünü planladım çünkü gözümün önünde siz ikiniz onu mahvediyordunuz. Ben de Azim Bey'e senin uçkuruna düşkün pisliğin teki ve o herifin de öfke problemleri olduğunu gösterdim. Dua et, şu gizli mekânını söylemedim. Dünü planladım ama onun uyuyakalacağını hesaba katmadım. Yine de geldiğimiz tek sonuç ne, biliyor musun? Siz ikiniz işe yaramaz heriflersiniz. Mihrinaz'ı koruyup kollayacak iki kişi var. Biri dedesi, diğeri de benim!"

HALEFWhere stories live. Discover now