XI - ❝Mezarlar ve Doğumlar❞

9.9K 800 990
                                    



"Birileri dünyaya gözlerini açtığında sevinirken o an ölen birini hiç düşündünüz mü? Düşünmediniz. Tıpkı yaşadığınız güzel anlarda ölümü düşünmediğiniz gibi. Oysa hayat tam da bu iki kavramdan ibaretti."


XI - "Mezarlar ve Doğumlar"

Zamir

"Hasta hipotansif şoka girdi! Tansiyon düşüyor ve nabız yavaşlıyor." Onun nabzı yavaşlarken neden benim kalbim duruyordu? Tüm bedenim buz gibi kesmişti, kıpırdayamıyordum. Elimi uzatamıyor, ona dokunamıyordum.

Onu kaybedemezdim. Onu kaybedersem yaşamaya devam edemezdim.

Eğer o ölürse zamanı ilk kez peşine düştüğüm güne götürebilir miydim? Baklava alıp pastaneden çıkan, kıvırcık saçları havada dans eden o şımarık kıza neden o an sarılmadım ki? Telefonda kuzeniyle konuşurken ona baklavalarından vermeyeceğini söylemişti. Çok bencildi. Benim aksime içinde bulamadığı bir vicdanı vardı ve sürekli onu arıyordu.

Kayıptı.

Ben onu, o da kendini bulmuştu.

Şimdi onu kaybetmem kendi varlığımı yitirmeme neden olmaz mıydı?

Her sokaktan çıkan biriydim ama neden onun benim çıkmaz sokağım olmasına izin vermiştim? Neden tüm ruhumu o küçük avuçlarının arasına bırakmıştım?

Başımı eğerek avuçlarıma baktığımda gözümden bir yaş düşmüştü. Kuruyan kanın üzerine düşen yaş yeniden onu dirilttiğinde dudaklarımdan kaçan hıçkırığa engel olamamıştım. Onun kanı benim ellerimden nasıl çıkardı? Onu ben vurmamıştım ama benim tedbirsizliğim yüzünden oraya gelmişti. Aptal kafam! Daha dikkatli olmalıydım.

"Çok kanaması var. Beyefendi, siz hastanın neyisiniz? Kan grubu nedir?"

"Ben eşiyim. Kan grubu AB+. Elinizde var mı?"

"Var!" diye konuştu aceleyle. "Hemen operasyona almamız gerekebilir. Lütfen, gerekli evrakları imzalayın."

Peşinde olduğum sedye acile girmeden önce yetiştim. Tüm yaşadıklarım bir kitap sayfaları gibi çevriliyordu. Bir sayfada durmak adına uzanıp kanlı elini tuttuğumda tenindeki soğukluk gözümden kocaman bir yaş düşmesine neden olmuştu.

Sonra sedye gitti, soğukluk kaldı.

Durduğum sayfa hiç şüphesiz babamın öldüğü sayfaydı. Babam da böyle soğuktu. Onu morgda gördüğümde, dokunduğumda aynı bu şekilde buz gibiydi. Onu son kez görmek için morga girdiğimde yüzünde kocaman gülümsemesiyle uzanıyordu. Her yeri paramparçaydı ama yüzünde hiç silinmeyen bir tebessüm vardı.

Babam, beni hep sırtında gezdirirdi. İkimiz de eğlenirdik o zaman.

Ben babamı sadece bir kez sırtıma aldım. Yalnızdım, deli gibi ağlamak istemiş ama bunu bile yapamamıştım.

Sonra babamı tabuttan çıkarıp kendi ellerimle toprağa verdiğimde kolunun hareketini hissetmiştim. Kolunu sabit tutmaya çalışırken bedeninden ayrıldığını dahi görür gibi olmuştum. O toprağın altına girip bir süre çıkmamıştım. Babamın toprağını gözyaşlarımla ıslatmış, sonrasında mezar çukurundan çıkıp üzerine toprak atmıştım.

Ben babamın mezarına girmiştim zaten. Bir kere o mezara girip bin kere ölümü yaşamıştım.

Mihrinaz... Bir kere olsun bencilliği bırakıp vicdanının sesini dinler misin? Bana geri döner misin?

HALEFTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon