XIX - ❝İliklere Kadar İlk❞

18K 1.6K 917
                                    

"İliklerime adını diktin sen."

XIX - "İliklere Kadar İlk"

Suzi'nin başını okşamaya devam ettim, Zamir'in yoğun bakışları üzerimdeydi. Biraz daha beni izlemeye devam ederse gözlerinin karanlık kuytularına hapsolacağımı hissedebiliyordum. Ama içinde mayınlar taşımasına rağmen küçük bir çocuğun masumiyetini andıran sıcak bakışları vardı. Ve ben her zaman bu bakışına karşı gardımı indirir, duvarlarımı tırnaklarımla söküp atardım. Ve enkazın altında ilk ben kalırdım. Bir tek bakışı beni öldürür, bazen ise yeniden doğururdu.

"Üşüyeceksin." Sesinin sıcaklığı ve kibarlığı beni sardı. Gece ince pijamamla tam burada uyuduğumu, yorganı ise üzerine örttüğümü ona söylemek isterdim. Söyleyemedim. Dilime vurduğum paslı kilit dudaklarımın ayrılmasına müsaade etmedi. "Mihrinaz," dedi. Gözlerimi gözlerine diktim ve devam etmesini bekledim. "O kadına sen gördüğünden daha ileri bir seviyede dokunmadım."

Konuşmak istedim ama kelimeler dilimden yuvarlanmadı ve dudaklarımdan çıkmadı bir türlü. Zamir, sustuğumu gördüğü zaman devam etmişti: "Sana yemin etmeme rağmen bana inanmadın. Ben de o yüzden seni inandırmaktan vazgeçtim. Kadınla evine gittim ve boynuna ilaç enjekte ederek onu uyuttum. Eldivenlerimi takıp tüm evini aradım. Telefon ve bilgisayarını aldım. Bu kadar."

Yorgun gözlerle, "Neden bunları şimdi anlatıyorsun?" diye sordum.

"Yeminle başlayan cümlemi dahi umursamadın sen," dedi, çaresiz sesle. "Neyi nasıl anlatacağımı şaşırdım."

"O zaman neden kendinden iğrendiğini söyledin ve onunla yattığını kabul etmiş gibi davrandın?"

Elini saçlarından geçirip, "Çünkü onun belini kavrarken gördün beni," dedi kısık bir sesle. "Ve o da bana dokunuyordu."

Kaşlarımı çatarak, "Benim dokunduğum sırtına dokunuyordu," diye düzelttim onu.

Başını eğdi. "Bu yüzden kendimden iğreniyorum zaten."

Fısıltıyla, "Her şey zaten karmakarışıktı Zamir," dedim. "Bu fazlaydı."

"Çok fazlaydı," diyerek beni onayladı. "Düzeltmeye çalışsam? Düzelmez belki ama çabalarım ben. Hiç yorulmam."

Sırtımı soğuk duvara yaslayarak fersiz gözlerimi ondan ayırmadım. "Biz senle neden çok az güldük? Neden hep ben ağlayan, sen teselli eden taraf oldun?"

Dudakları titrerken, "Güldüremedim seni," dedi. "Ağlamak yasak dedim ama hep ağladın sen. Tüm acıları en çok sırtlanan sen oldun."

Ellerime baktım. "Bir kadının katili oldum ben."

"Planı ben yaptım. Onu uygulayan da Turan'dı. Senin hiçbir suçun yok."

"En başından beri," dedim ama devamını getiremeden boğazımda oluşan taş konuşmamı engelledi. Yutkunup kendimi toparlamaya çalıştım. "Hep gelip beni teselli ettin. Sana binlerce soru sordum ama tek bir cevap dahi alamadım. Kendimi, çocukluğumu, tüm geçmişimi anlattım sana. Karşılığında ise hep kapalı kutu oldun bana. Her zaman ve her koşulda sen susmayı seçtin Zamir."

Elleriyle yüzünü kapattı. "Haklısın."

Bitkin sesle, "Haklı olmak istemiyorum," diye fısıldadım. "Mutlu olmak istiyorum."

"Ben..." Konuşamadı. Elleriyle yüzünü tamamen kapatırken ağzından çıkan kelimeleri seçemedim. Bunu fark etmiş gibi elini yüzünden çekti ve başını kaldırdı. Kızaran gözleri beni şaşırtmıştı. Ağlamak istiyordu ama bunu yapmaktan dahi acizdi sanki. "Ben bir kuşu altın kafesinden aldım ve onu korumak istedim. O uçmak istedi, bencillik edip kanatlarını yaraladım benimle kalması için. Onu kendime hapsederek koruyacağımı sandım ama yapamadım. Kurşunlardan bedenini korumak isterken aslında kalbini ve ruhunu delik deşik ettiğimin farkına varamadım."

HALEFWhere stories live. Discover now