IV - ❝Filizlenmeden Tekrar Küllenen Ruh❞

10.8K 1.1K 899
                                    

"Yeşermeye başlayacaktım. Yaktılar.

En baştan inşa edilecektim. Yıktılar."

IV - "Filizlenmeden Tekrar Küllenen Ruh"

Günler sonra...

Geçmişin çelmeleri sürekli yalpalamama sebep olurken buna rağmen geleceğe doğru ilerlemeye devam ediyordum. Bazen düşüyordum. Kanıyordum. Acıyordum. Ama sonunu bilmediğim o yolu, sürünmek pahasına gitmeye niyetleniyordum.

Bağırmak istiyordum. Küçükken düştüğümde avazım çıktığı kadar haykırmak istiyordum acılarımı. Çünkü dizlerim kanadığında ve dirseğim sıyrıldığında acımın hemen geçmesi için dedem yaralarıma üflerdi. "Küçük Hanımefendi, üfleyecek nefesim kalmadı. Geçmedi mi acın?" diye sorardı. O öyle dediği zaman geçerdi.

ok canım yanıyordu.

e acılarımızı, yenilgilerimizi, kayıplarımızı içimizde yaşamaya başlıyorduk.

Her futbol oynadığımızda yenilirdim, saklambaçlarda hemen sobelenirdim, yakan toplarda pes ederdim. Hep Turan kazanırdı ve ben asık suratımla dedeme koşar, onun dizlerinde oturarak teselli bulurdum.

Büyüdükçe dedemin dizine de sığmamaya başlamıştım. Düştüğümde bağırmamam gerektiğini söylemeye başladı Turan. Ağladığımda benimle dalga geçti, susmamı istedi. Susmayı bana o öğretti, büyüdüğümü anlatmaya çalıştı.

Büyümek, susmaya alışmaktı. Haykıramadığım anların her birinde bu gerçek yüzüme tokat gibi çarptığında anladım.

Mart aynının ortalarında İskenderun, ilkbaharı dünden razı bir şekilde misafir etmişti. Kışı atlatan ağaçlarda tomurcuklar doğmuş, her gün daha da fazla şişmişti. Bahçemiz günler öncesine kadar bir ölüyü andırırken şu an her tarafta açan çiçeklerle yeniden dünyaya gelmişti sanki.

Kapının önündeki askıdan bir hırka alıp dışarı çıktığımda, "Bir şey mi lazım, Küçük Hanımefendi?" diye sormuştu Arif hemen.

Ona dönerek, "Arif, sen kaç yaşındasın?" diye sordum merakla. Boyu benden birkaç santim uzundu. Beyaz tenliydi ve saçları koyu kahverengiydi. Boyuna rağmen kilolu olduğu barizdi ama şişman değil, yapılı biri gibi görünüyordu.

"Yirmi iki."

"Benden küçüksün. Neden öyle hitap ediyorsun o zaman bana?"

"Herkes öyle diyor." Gergin bakışlarla beni süzdü. "Kızdınız mı?"

Gülümseyerek, "Kızmadım," dediğim sırada gözlerim etrafı tarıyordu. Gökhan ve İbrahim bahçenin farklı uçlarındaydı ama Zamir ile Baran görünmüyordu.

Arif tuhaf bir tınıyla, "Karşı eve geçtiler," dediğinde tekrar ona baktım. Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Anlamış mıydı? Zamir'le aramızda ismini dahi koymadığımız bir ilişki olduğunun farkında mıydı yani?

"Teşekkür ederim," diyerek bahçe yolunda ilerlediğimde Gökhan, varmama kalmadan kapıyı açmış ve beni karşıya kadar geçirmişti. Karşı evin kapısını da benim için açtığında ona başımla teşekkür edip içeriye girmiştim.

Gözlerim bahçeyi inceledi ama hiçbiri burada değildi. Neden hepsi eve girmişti ki? Kaşlarımı çatarak kapının zilini çaldığımda birkaç saniye sonra kapıyı Büşra açmıştı. Beni görür görmez dudakları sinsi bir tavırla kıvrıldı. "Hoş geldin."

HALEFWhere stories live. Discover now