10. BÖLÜM: ACI

43 8 0
                                    

Tetiğin sesini duyduktan sonra elimde bir el hissettim ve bana sarıldı. Sonra oradan hızlı bir şekilde uzaklaştık. Doruk beni yine kurtarmıştı. Şuan hızlı bir şekilde eve doğru gidiyorduk. O koşuyor ve bende ona sarılmış demin yaşananları düşünüyordum. Ve ağlamaya başladım. Bana tetiği çeken yıllarımı verdiğim ve çok sevdiğim dostum Can'dı. Can beni öldürmeye çalıştı. Ve öldürecekti demin. Aslında öldürdü. Kalbim acıyla inliyordu. Gözyaşlarımı durduramıyordum. Neden böyle bir şey yaptı anlamıyorum. Beni seviyordu ama neden beni öldürmek istedi? Her şeyi geçtim kenara attım, onca yaşadığımız şeyler yalan mıydı? Seni seviyorum demesi, her zaman yanında olacağım demesi, Sana kıyamam demesi... En çok da ben sana kıyamam demesi koymuştu. Demin kıyıyordu bana. Hem de göz göre. Şunu anladım ki en sevdiklerimiz bile bize kıyabilirmiş. O kadar kötüyüm ki şuan sadece ağlamak istiyordum.

Eve geldiğimizde her yer darmadağındı. Biz yokken birileri girmişti. He yer dağınıktı. Demek ki Doruk'un bahsettiği tüpleri arıyorlardı.

''Melis burada bekle hemen geliyorum.'' Dedi ve koşarak merdivenlerden çıktı.

Bende ağlamaya devam ettim. Sonra Doruk yanıma gelip gözyaşlarımı sildi. Göz göze geldik.

''Melis biliyorum kötüsün ama hemen gitmeliyiz. Bak buraya gelmişler yine geleceklerdir. Hadi gel güzelim gidelim buradan.''

Başka bir seçeneğim yoktu. Doruk'un dedikleri işte şimdi yaşanıyordu. Ve gerçekler gün yüzüne çıkıyordu. Şuan Doruktan başka kimseye güvenemezdim. Aslında ona güveniyordum. Ellerinden tuttum ve evden çıktık.

''Bekle burada.'' Dedi ve gitti.

İki dakika sonra siyah Porsche Cayenne arabasıyla önümde durdu.

''Bu araba nerden çıktı?''

''Zor günler için burada bekletiyordum. Bin hadi.'' Dedi ve arabanın önünden dolaştım ve kapıyı açıp yanına bindim. Sonra Doruk sürmeye devam etti.

''Biz yine gidiyoruz ama bizi görebilirler Doruk.''

''Sen onu hiç düşünme çünkü ben onu hallettim.'' Dedi kırmızı tuşa basarak.

''Eee.. ne oldu şimdi?''

''Artık bizi kimse göremez.''

''Nasıl göremez.'' Dedim büyük bir şaşkınlıkla. Kafam karışmıştı.

''Kırmızı tuşa bastım ya araba görünmez oldu. Yani senin anlayacağın dilde söylemek gerekirse, kimse bizi göremez. İçin rahat olsun.''

''Anladım. Güzel o zaman.'' Dedim ve yolu izledim. Tekrar ağlamaya başladım. Kolum çok acıyordu. Doruk anlamıştı ki koluma baktı. Torpidoyu açıp küçük bir cam şişeyi bana verdi.

''Al bunu yaranın üzerine dök. Merak etme iyi gelecek. Güven bana.''

Güvenmekten başka çarem yoktu. Cam şişenin kapağını açtım ve sol kolumu uzattım. Biraz korkuyordum. Bu korkumu bir kenara bıraktım ve koluma döktüm.

''Ah... of...'' Dedim ve biraz acı çektim ve sonra gözlerime inanamadım. Yara gitmişti. Yara yoktu. Nasıl oluyordu bu?

''Bu nasıl mümkün olabilir?''

''Zamanı gelirse eğer öğrenirsin.'' Dedi ve sürmeye devam etti.

Nereye gittiğimizi bilmiyordum. Ama ona güveniyordum. Tüm bu olanlardan uzağa gittiğimizi düşünüyordum. Tekrar gözlerim doldu ve cam tarafa döndüm. Bu yaşananlarını aklımdan çıkartamıyordum. Bana yapılanları unutamıyordum. Nefes alamıyordum. Bu acının içinde boğulmak istemiyordum. Keşke bunlar yaşanmasıydı ama yaşandı. Gerçekleri kabul edip yoluma devam etmeliydim. Annemi ve Babamı özlemiştim. Acaba bu olanlardan haberleri var mıydı? Ama olmamaları daha iyiydi. Üzülmelerini istemezdim.

Hayat bize öyle şeyler öğretiyor ki, biz de gerçekleri zor da olsa kabulleniyoruz. Olmaz, yapmaz dediğimiz şeyler bile oluyordu. Can benim biricik dostum, çocukluk arkadaşım bana bunları nasıl yapabildin diye sormak istiyordum. Ama aslında bu saatten sonra hiçbir önemi yoktu. Bazen o kadar kötü hissederiz ki, bize iyi gelen insanlara sığınırız. Bazen de kimseyi istemeyiz. Her şey iyi olacak diye düşünürüz ama olmaz. Ben birisine güvendim ve ona her şeyimi verdim. Ve o beni az önce öldürüyordu. Belki de Doruk olmasaydı çoktan ölecektim. Ama iyi ki Doruk vardı. Aslında iyi ki Doruk var. O her zaman benim yanımdaydı. Beni hep kurtardı ve kolladı. O hep benim yanımdaydı ama ben bunu göremeyecek kadar kördüm. Sanki onu daha önceden beri tanıyordum. Ona karşı hislerim değişmişti. Farklı hissediyordum. Ama bu şimdi olan bir şey değil. Daha öncesi vardı. Kafam ve kalbim çok yoğun duygular yaşıyordu. Düşüncelerimi bir kenara ittim ve yolu izlemeye başladım.

Arada Doruk bana bakıyordu ama hiçbir şey söylemiyordu. Gerçi ne diyebilirdi ki? Bu durumun asla tesellisi olamazdı. Bu acı durdurulamazdı. Bu acı asla yok edilemezdi ve unutulmazdı. Bu acı benimle ölene dek devam edecekti. Düşüncelerimi kenara atıp ona baktım. Benim için çabaladı, beni korudu, kolladı hatta her defasında beni korudu. Bana bu kadar iyilik yaptı peki ya ben ona ne yaptım? Hep ittim onu, tersledim ve ona inanmadım. Hatta gücümle bile onu ittim. Aklıma gelince utandım. Onunla konuşmak istiyordum.

''Teşekkür ederim Doruk. Her şey için teşekkür ederim.'' Dedim yüzüne bakarak. Sonra bana döndü ve o güzel gamzesini gördüm.

''Önemli değil. Sende olsan sen de yapardın.'' Dedi ve sürmeye devam etti.

''Ben de mi yapardım?'' Dedim anlamayarak.

''Evet.''

''Peki, ama bunu nerden biliyorsun?''

''Çünkü hisler asla yalan söylemez.'' Dedi ve bana bakarak gülümsedi.

Bunu cidden anlamamıştım. Yola bakmaya devam ettim. Neyin hissiydi bu acaba anlamıyordum. Bazen oluruna bırakmak en iyisidir. Ve bende öyle yaptım. Her şeyi oluruna bıraktım. Şarkı dinlemek her zaman iyi gelir. Ama bazı zamanlarda ise bize iyi gelmeyebilir. Aslında bu tamamen ruh haliyle alakalı bir şey ve ben buna inanıyorum. Kafamı dağıtmak istiyordum.

''Şarkı açar mısın?''

''Tabi açarım.'' Dedi ve telefonunu araca bağladı. Çalan şarkı ''Hollow Coves- Patience''

Biraz ses olması iyi olmuştu. Kafamı tam susturmasa da düşüncelerimi dağıtıyordu. Sonra gözlerim kapanmaya başladı. Doruk arabayı sürmeye devam ediyordu. Gece olmuştu. Yıldızlar çıkmıştı ve her yer ışıktı. Gözlerimi biraz açtım ve yıldızlara baktım. İçime huzur dolmaya başlamıştı. Ve gözlerimi kapattım ve uykuya daldım.

KURUCUNUN YILDIZLARIWhere stories live. Discover now