25. Bölüm: "ŞEYTANLA DANS"

24.1K 1.9K 956
                                    

Herkese merhaba! Yine yeni bölüm için bir video hazırlayıp öyle geldim! Dilerim seversiniz, medyaya bıraktım. Aşağıdaki minik yıldıza dokunmayı unutmayın. İyi okumalar. Sizleri seviyorum.

Bölüme başlamadan önce çok sevdiğim arkadaşım selinselne arkadaşıma teşekkür etmek istiyorum. Aylar önce ilk okuduğu zamanlar rastgele yazdığım bir karakteri tekrar görmek istediğini söylemişti ve ben de onu kırmamak için bu isteğini seve seve yerine getirdim. Asya'yı tekrar yükleme kararı aldığımda her zamanki gibi tek başıma ilerleyeceğimi düşünüyordum fakat birbirinden değerli insanlar tanıdım. Aile olduk diyebilirim. Selin de onlardan biri ve bende yeri bambaşka. Bu bölümü de Selin'e ithaf ediyor ve hiçbir zaman desteğini esirgemediği için kendisine teşekkürlerimi iletiyorum. 

     Kanlı, hoyrat ve hain savaşın sonunda yekpare çıkabilmek zor sanattı. Dememiş miydi şair, yakınını kaybetmek dişini kaybetmek gibidir; acısı o an, yokluğunu her zaman hissedersin diye. Hayatın insan bedeni üzerinde derin imzalar bıraktığı acılar da silinmezdi, seninle büyür seninle yaşlanır ve en sonunda yine seninle ölürdü.

     Şeytanla melek arasında bir mukayese başladı dünya henüz bebek iken. İkisinin arasındaki ihtiraslı ilişki insanoğlunu ikiye böldü. Kimisi sağ kolu bildi şeytanı; kimisi adını bile anmadı. Müsterih olun, dediler iyi insanlar. Biz hayattayken galip gelen şeytan olamaz, dediler. Nisan bir melekti; suçlu onunla dans etmek isteyen bir şeytandı. Bizler ise o şeytanı zindanına atmak isteyen elçilerdik.

     Nisan bize o adamın kim olduğunu söylemedi. Ziyanı yok, onu öldürmeyip güçlendiren her bir acı cesaretini artıracak ve çözülecek dili. Sadece biraz zamanın merhemine ihtiyacı vardı. Ağlaması dinip kendine geldiğinde odada yalnız olmadığımızı fark etti ve öfkesi bir dalga gibi kabardı. Ağlayarak attığı çığlıkları öfkeli çığlıklara dönüştü. En sonunda da Doruk'un yardımı ile dışarıda temiz hava almayı kabul etti. Nil onunla dışarıdayken ben de notlarımdan sağlam kalanları ayıklamaya çalışıyordum.

     Elimde kesilmemiş yer kalmamıştı, tüm notlarım kan damlaları ile lekelenmiş, kullanılmaz hale gelmişti. Doğan Abi durum değerlendirmesi yapıp birkaç nasihat verdi ve gereksiz kalabalığa hacet olmadığına kanaat getirip odasına çekilme kararı aldı. Eymen peçete ile ellerimi tutmaya çalışıyordu. Doruk yere düşen kitaplarımı toplarken Seçkin yerdeki cam kırıklarını çöp poşetine atıyordu.

"Artık son vermeliyiz." dedi Doruk elindeki bir kitabı masama indirirken. Açık kumral saçları alnına düşmüştü. Sıska bedeni ne kadar yorulduğunun en basit kanıtıydı. Herkes kendince bir hak payı çıkarıp yaptığımı kendi istediği gibi yönlendirmek istiyordu. Bunu ömrüm boyunca yaşamıştım.

"Neye?"

"Bu göreve. Bu konuyu açtıkça bunları yapıyor. Her aşamaya geldim ama o ana dönemiyorum. Anlatmıyor ya susuyor ya da böyle dağıtıyor her yeri."

     Sağlam kalan bir avuç kâğıt parçasını avcumda sıktım. Sabah özenle nemlendirdiğim ellerim kan revan içindeydi. Dicle'den aldığım tüyolarla yaptığım hafif makyaj yerini gözyaşına ve göz altı torbalarına bırakmıştı. Dikkatle ütülenmiş ceketim ve pantolonum bir daha giyilmeyecek haldeydi. Nisan'ın tüm bunları yapmış olması hayret verici olsa da bu göreve son veremezdik. Doruk yorulmuş ise son verebilirdi, ben asla pes etmeyecektim.

"Bunu daha önce de yaptı yani."

     Eymen odanın artık daha fazla toparlanamayacağını düşünüp cam kenarına geçmişti. Ellerini birbirine dolamış tereddütle yüzümüze bakıyordu.

Themisʼin GözyaşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin