10. Bölüm: "ATEŞLE BARUT"

25K 2K 1.8K
                                    

     Her bir hücreme hüküm süren kor alevler ışığında aydınlığa kavuşma çabasıydı benimki. Yüz hektarlık orman alevlerle yok olurken çıkışı bulmaya çalışan bir sincap gibiydi yüreğim. Boğazıma kadar yanmıştım ve çırpınışım beni ölüme bir adım daha yaklaştırıyordu. Nereye gidiyorum nereden geliyorum hiç bilmiyordum. Kurtuluşum sağımda mıydı solumda mıydı?

     Bir labirentin içindeydim.

     Bir pedagogdum. Bir anneydim. Bir zamanlar bir eştim. Ama bir çocuk olamamıştım. Annemin dizinde uyumamıştım. Babamla vakit geçirmemiştim. Ondandır şimdi acemiliğim. Bazı duygular vardı ki yaşamazsan yaşatamıyordun. İyi bir anne olabilmem için annemi görmeliydim, onunla ağlamalı onunla gülmeliydim. Bana anneliği annem öğretmeliydi. Ne okuduğum kitaplar ne de Rüya.

     İçimde bir zemheri vardı.

     Annesiz büyümenin zorluklarını şu yaşımda bile görüyordum. Ne Eymen ne Dicle ne Rüya. Hiçbiri o eksikliğimi karşılayamıyordu. Hâlâ kabuslar görüyordum hâlâ yetimhanenin soğuk duvarlarını tenimde hissediyordum. Hâlâ o gözlerinin rengini bile bilmediğim annemim siluetini seraplar halinde görüyordum.

     Birine ilaç olabilmem için önce kendimi sağaltmam gerekiyordu. Kanayan bir kalp başkasına merhem olamazdı. Bu yüzdendir ki Rüya'da kabahat aramıyordum. İçindeki öfkeyi bir şekilde kusması gerekiyordu. Bir yolunu bulmalıydım. İç dünyasında kopan fırtınaları dindirmem için muhakkak bir çözüm yolu bulmalıydım.

     Son sürat Cengiz'in bahsettiği yere geldiğimizde yaşadığım şoku kelimelerle ifade etmem mümkün değildi. Neler olduğu konusunda hiçbir fikir üretemediğim halde marketin önünde karınca sürüsü gibi üşüşen kalabalığı görüyordum. Cengiz arabasına yaslanmış tüm gamsızlığıyla marketin içinde rafları birbirine katan Rüya'yı izliyordu. Market sahibi polisler ile tartışmaktaydı.

     Eymen Cengiz'e doğru bir adım atar atmaz gözüne yumruğu indirdi. Cengiz burnundan fışkıran kanı silemeden Eymen bir yumruk daha attı. Eymen'i ilk defa birini döverken görüyordum ve hatta ilk defa bu kadar sinirli görüyordum. Bu neyin öfkesiydi? Arabasız kalmanın mı? Yoksa tüm bu olanlara sebep olması mı?

"Şerefsiz!" artık Cengiz'i boğazlıyordu. Rüya tüm dikkati üzerinde toplamayı başarmıştı ve kimse dönüp Eymen ve Cengiz'e bakmıyordu. Cengiz de her yeri kan revan içinde kaldığı halde yüzsüz gibi sırıtıyordu.

"Eymen! Kes şunu!" diye bağırmam Eymen'i kendisine getirdi. "Neler oluyor burada? Rüya'nın amacı ne?" dedim Cengiz'e köpürerek.

"Neden gidip kendin öğrenmiyorsun?" dedi arabasından bir şişe su çıkarıp yüzünü yıkarken.

     Koşar adımlarla markete yaklaştığımda polislerin müdahalesiyle karşılaştım. "İçeri giremezsiniz. İçeride cinnet geçiren bir vatandaş var. Kendisi dahil herkese zarar verebilir."

"O benim kızım!" dedim bağırarak. Bir yandan elimle göğsüme bir yandan da ayaklarımı yere sertçe vuruyordum. "Rüya!" diye bağırdım içeriye.

     Sesimi duyup market camının arkasından gözlerime baktı. Yırtılmış kıyafeti, patlamış dudağı, akmış makyajı, dağılmış saçları ve kir pas içinde kalmış yüzü hiç iyi şeylerin olmadığının habercisiydi. Başımı ellerimin arasına koyup çığlık attım. Öz kızımı tanıyamıyordum.

"Git buradan." dediğini duyar gibi oluyordum. Dudaklarını hafifçe kımıldatıp konuşması tüm o gürültüye rağmen kulaklarıma dolmuştu. Marketi darma duman etmişti. Niçin Rüya? Niçin bunu kendine yapıyorsun?

Themisʼin GözyaşlarıWhere stories live. Discover now