11. Bölüm: "BOZUK PLAK"

24.2K 2K 1.9K
                                    

Medya; Eymen

İyi okumalar diliyorum ^_^

     Duvar saatinin ahenkle çıkardığı tiz sesi dışında hiçbir şey duymuyorduk. Uzaklardan gelip duvarlara çarparak gelen bir çınlama ile raks ediyordu şimdi. Dicle oturmam için kolumdan tutup koltuğa götürse de kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Böyle bir yaptırımla karşılaşacağımızın bilincinde olsam da evime gelen bu soğuk zarftan bihaberdim. Henüz Rüya'nın yaptığı bu çılgınlığı bile sindirememiştim. Şimdi de Cengiz'in sonsuz hainlik kitabına bir yenisi eklenmişti.

     Eymen giydiği ceketini çıkardı. Kapıdaki askılığa astı. Gömleğinin kol düğmelerini çözüp yukarıya sıvadı. Sol yanıma oturdu, Dicle de sağ yanıma. Aramızda esen soğuk rüzgârlar vardı.

     Ecevit'in de anlatımına göre markette iki yüz bin liralık bir kayıp varmış ve bunu ödememiz gerekiyormuş. İçerisindeki tüm malzemeler dışında oluşan patlamadan dolayı tüm makine ve dolaplar, kasa ve içindeki paralar, marketin tüm mimarisi yanıp kül olmuş. Sağlam tek bir şey bile çıkmamış. Açılan tazminat davasının haberi gelince pek tabi ki yıkıldım.

"Ver bana kağıdı." Eymen kağıdı ve zarfı elimden alıp ayağa kalktı.

"Ben bunu ödeyemem. Kredi çekmem lâzım." uzanıp sehpanın üzerindeki telefonumu aldım. "Senin bir arkadaşın vardı bankacı. Neydi adı?" dedim Dicle'ye doğru.

"Asya bırak şimdi bankacıyı. Ben gidiyorum. Siz de uyuyun sabah erken kalkacaksınız." aceleyle kapıya gidip ayakkabılarını giydi. Telaşının sebebini sormama fırsat bile vermedi.

"Eymen dur bırakayım seni." araba anahtarlarımla peşinden giderken anahtarı elimden alıp çıkmamı engelledi.

"Bir gün arabanı kullanabilir miyim? Sabah seni almaya gelirim." başımla onaylayınca gülümseyerek bakıp fırladı. Bir dakika bile geçmeden gözden kayboldu.

     Dicle ile anlamsız bakışlarla birbirimize baktıktan sonra bahsettiğim bankacıyı arayıp krediler konusunda bilgi aldım. Rüya'nın yarattığı manevi zorluk yetmezmiş gibi maddi borçlanmalar da artık beni yıkmak için geçerli bir sebepti.

&

     Sabahın ilk ışıklarında uyku ile uyanıklık arasında bir yerlerde kaybolurken kafama yediğim yastık darbeleriyle sıçrayarak uyandım. Dicle elinde sıkı sıkı tuttuğu yastıkla aralıksız vurmaya devam ediyordu.

"Dicle derdin ne sabah sabah? Tamam işe gideceğim, biliyorum. Bırak beş dakika daha uyuyayım."

"Asya beş dakika önce de aynı şeyi diyordun. Bu döngüyü yarım saattir sürdürüyoruz. Artık uyan! Koşuya gideceğiz!" Dicle üzerine çektiği tayt ve sportif bras ile şaka yapmadığını belli eder gibiydi.

     Elimden tutup zorla banyoya götürdü.

"Dicle ben koşamam sabah sabah. Zaten çok işim var yorma beni. Hem saat kaç? Bu saatte bana garezin mi var uyandırıyorsun?" saçlarımı atkuyruğu yaptı. Musluğu açıp tek eliyle yüzüme su çarptı, havluyla da kuruladı.

"Spor yormaz. Biraz susmayı denesen daha az yorulursun."

     İnadına mağlup olup ben de üzerime benzer şeyler çektim ve hafif tempoyla başlayarak koşmaya başladık. Dışarıya çıktığımızda bizim gibi koşmak için erkenden dışarıya adımını atan onlarca insan gördüm. Tüm bu insanlardaki hayat enerjisi hayranlık duyulacak düzeydeydi.

     Koşarken çiselemeye başlayan yağmur ve kuru yaprakların halı gibi kapladığı kaldırım ruhumu dinlendirmişti. Sanırım Dicle, güzelliğini spora borçluydu.

Themisʼin GözyaşlarıDove le storie prendono vita. Scoprilo ora