16. Bölüm: "İKİLEM"

24K 2K 1.7K
                                    

Herkese Merhaba! Medyaya kendi acemiliğimle yaptığım kapağı koydum, umarım bir gün gerçek olur💜 aşağıdaki minik yıldıza dokunmayı unutmayın 🌟 sizleri seviyorum💜

Atilla Bey, düğmelerindeki yazıları silinmiş eski kumandayı eline alıp televizyonu kapattı. Sabahtan alıp sehpanın üzerinde üstün körü attığı gazeteyi okumaya başladı. O sırada Yelda Hanım ve Doruk akşam yemeği için masaya tabakları taşıyordu. Atilla Bey, Doruk'un sıklaşan ziyaretlerinden rahatsız olmuş, bunu bakışlarında da yansıtmıştı. Doruk, her şeyin farkında olduğu halde metanetini koruyarak ne Atilla Bey'e ne de Yelda Hanım'a bir şey belli ediyordu. Yelda Hanım da yaşadığı ikilemi yatıştırıcı cümleler kurarak ve çoğu zaman alttan alarak yenmeye çalışıyordu.

Nisan, Doruk'un yardımıyla sofraya oturup her zamanki yaptıklarını yaptı: dinledi. Annesinin iç çekişini duydu, Doruk hafif ıslıklar atıyordu, tabak, çatal ve kaşık sesleri artmıştı. Televizyonun da sesi artık gelmiyordu, babası kapatmış olmalıydı. Biri yanlışlıkla veya bilerek omzuna dokunduğu zaman korkudan sıçrıyordu. O adam geliyordu aklına çoğu zaman ve aslında hiç çıkmıyordu aklından. Biri adıyla seslendiği zaman bile korkuya sıçrıyordu ve o saniyelere dönüyordu.

Annesiyle babasının nasıl bu kadar kalpsiz olabileceklerini son bir yılda yeni yeni idrak edebilmişti. Hastaneye kaldırıldığı o dakikaları düşündü Doruk nazikçe omzuna dokunduğu sırada. Gözleri görmese de vücudundan umarsızca dökülen kanın sıcaklığını hissediyordu. Tüm kemikleri kırılmış gibi hissediyordu, ayakta duramıyordu. Annesini istedi sadece yanında ve babasını da. Ama yoklardı. Fiziksel olarak yanındalardı ama Nisan bunu hissedemiyordu.

"Çok yazık oldu, henüz on altı yaşında, unutması için elimizden geleni yapacağız..." gibi cümleler kuruyordu. Oysa öfkelenmesi gerekmiyor muydu? Bunları yapan o iğrenç adamı şikâyet etmesi gerekmiyor muydu? Bulmak için çaba göstermesi gerekmiyor muydu?

Ya babası?

"Namusumuz lekelendi, artık onu kimse istemeyecek, bir ömür boyu ona bakmak zorundayız..." demişti ve Nisan o gün anlamıştı ki tecavüze uğraması kadar kötü şeyler de olabiliyordu. Annesinin ve babasının ona karşı gamsız olması gibi.

Sandalye seslerini duyuyordu, herkes masaya oturmuş olmalıydı. Neyse ki kimseden yardım almadan yemek yiyebiliyordu artık. Gözlerini kaybettikten sonra çok afallamıştı fakat sonra alışmıştı veya kendisini alışmaya zorlamıştı. Belki de annesini ve babasını yakından tanıdıktan sonra tek başına yaşamaya kendini hazırlar olmuştu.

"Neydi senin o doktorunun adı?" diyerek söze başladı Atilla Bey.

"Asya." dedi Nisan fısıldar gibi bir sesle. "Asya Soylu."

Doruk sabır diler türden bir nefes aldı. Atilla Bey'in Nisan'ı üzecek cümleler kuracağını bakışlarından anlamıştı.

"Faydasını görüyor musun bari? O kadar para veriyoruz bir işe yarasa." dedi Atilla Bey tabağındaki yemeği karıştırırken. Yelda Hanım uyarıcı bakışlar ile baktı.

"Sırası mı şimdi bunların? Yarıyor zaar." Yelda Hanım herkesin tabağını doldurduktan sonra sakince sandalyeye oturdu. Üçüne de saniyede bir bakıp kontrol ediyordu. Atilla Bey bir şey isteyebilirdi, Doruk rahat edemeyebilirdi ve Nisan üzerine yemek dökebilirdi. Nisan masadan kalkıp odasına gitmek istedi, koşarak -belki en çok koşmayı özlemişti, annesinden de fazla- ama bunu yapacak cesareti yoktu.

"Asya Hanım çok başarılı. Kendisini çok seviyorum." dedi Doruk kendinden emin bir tavırla.

"Herkes öyle diyor da bir gelişme göremedik iki aydır." Nisan'ın nefes alışı hızlandı, düşüp bayılacaktı neredeyse. Yelda Hanım kaş göz işareti yaptı susması için. "Neyse ki sen varsın. Bizden çok görüyorsun kızımızı."

Themisʼin GözyaşlarıWhere stories live. Discover now