28. Bölüm: "BİR YOK OLUŞ HİKAYESİ"

24.1K 1.7K 751
                                    

Herkese merhaba. Uzun uzun bölüm hakkında konuşmak istemiyorum bu sefer. Sadece şunu söylemek istiyorum. Bu bölüm, o bölüm. Cevaplanmamış tüm sorular bu bölümde cevaplanacak. Tek fark bu bölümde sadece Nisan'ı ve geçmişte yaşadıklarını ele aldım. Epey de uzun bir bölüm oldu, tam 6500 kelime. Senelerdir bu bölümü düşünüp 'Küçüğüm' şarkısını dinlerdim. Bugün bu bölümü sizlerle paylaşmak nasip oldu. Her gün iyi ki ASYA'ya devam etmişim diyorum. Finale de çok az kaldı, onun heyecanı şimdiden başladı. Neyse çok uzatmadan bölüme geçelim. Küçüğüm, şarkısını dinlemeyi unutmayın bölümü okurken. 

20 Ağustos, 2019

     Ayna karşısına geçip elindeki kıyafetleri sırayla üzerine tuttu. Seçim yapmakta her zaman zorlanmıştı Nisan. Sadece kıyafet seçimi değildi yaşadığı kararsızlıklar. Önce hangi kitabı okuması gerektiğini, hangi kafeteryaya gidip vakit öldüreceğini seçmekte hep zorlanmıştı. Önce falanca filmi mi izlemeliydi yoksa filanca dizisini mi izlemeliydi? Zihnini hücum eden kararsızlıklar topu topu bu kadardı. Ailesinin, özellikle babasının baskıcı tavırlar sergilemesine zamanla alışmıştı, annesinin her daim yanında olacağını bildiğinden dert etmezdi bunu. Onun tek derdi o gün nasıl vakit geçireceği olmuştu. Okulda da başarılıydı nasıl olsa.

     Saatler süren kararsızlığın ardından kıyafetini seçince sıra makyajına geldi. Henüz yeni yeni öğrendiği halde tüm malzemeleri almış, çoğunu hâlâ hiç kullanmamış olsa da bildiği kadarıyla boyadı cildini. Oldukça abartılı bir makyaj yapıp saçlarına şekil vermek üzere düzleştiricisini fişe taktı. Isınmasını beklerken de savaş alanından hallice odasını toparladı. Yelda Hanım odasını dağınık görmeye hiç tahammül edemezdi.

     Saçlarına şekil verip komodinin üzerindeki parfümü bolca sıkıp çantasına attı, dışarıda da sıkabilmek için. Merdivenleri ikişer ikişer inip annesinin yanına gitti. "Anne! Ben çıkıyorum." dudağındaki ruju aldırmadan kocaman bir öpücük kondurdu.

"Bu sefer nereye?"

     Nisan özellikle Elçin'le gününü gün etmeyi çok severdi. Okul olmadığı veya olduğu günlerde mutlaka bir yerlere giderlerdi. Bazen saatin nasıl geçtiğini anlamazlardı, Elçin hep biraz daha kalmak için ısrar ederdi, Nisan onu kıramazdı. Ne derse tamam derdi. Daha önce adımını atmadığı yerlere Elçin sayesinde gitmişti. Ne annesi ne de babası bu arkadaşlıktan hoşnuttu. Yine de kızlarının en deli zamanlarının mutsuz geçmesini istemediklerinden bir şey demiyorlardı.

"Kafeteryada oturacağız anne. Bir yere gittiğimiz yok." dedi ve kapıyı araladı. Yelda Hanım kızının giydiklerini incelerken Nisan çoktan kapıyı çarpıp çıkmıştı bile.

     Dev alışveriş merkezinin önüne geldiğinde Elçin'i gördü. Birbirlerine koşup sarıldılar çığlıklar eşliğinde. İkisini gören bir yabancı aylardır görüşmüyorlar sanırdı, oysa daha dün birliktelerdi. Elçin sigarasını yere atıp ayağının ucuyla söndürdü. İçeriye girdiklerinde derin bir oh çektiler, ikisi de sıcaktan bunalmıştı. Yürüyen merdivenlerde birbirleriyle şakalaşırken yanlarından geçen orta yaşlı bir adamın sitem dolu ifadesini gördüler. Adam uzaklaşınca bir kahkaha patlattılar.

     Kafeteryaya geldiklerinde yine bir kararsızlığa düştü Nisan. Manzarası olan yere mi oturmalıydı yoksa köşede bir yere mi oturmalıydı? Kararsız kalınca bir oraya bir buraya giderken Elçin kolundan tutup köşede bir yere sürükledi. Şimdi de menüye bakıp hangi tatlıyı yemek istediğine karar vermeliydi Nisan. Ve bu işi de Elçin'e bıraktı. Elçin garsonla konuşup elindeki menüleri uzatırken Nisan telefonunu açmış, sosyal medya hesaplarına gelen bildirimleri kontrol ediyordu.

Themisʼin GözyaşlarıWhere stories live. Discover now