37. Bölüm: "TOLSTOY'UN BİSİKLETİ"

24K 1.6K 507
                                    

Uzun bir aradan sonra herkese merhaba. Şu an finali yazıyor olmama hâlâ inanamıyorum. Bir ASYA bitecek deseler asla inanmazdım. Geçen sene bu zamanlar böyle bir kurgu yazdığımı bile unutmuştum. Okurken paragraf arasına yorum yapmayı unutmayın. Sizleri seviyorum. Ben heyecandan yerimde duramıyorum. Peki ya siz?

Bu bölümü benim için çok özel birine ithaf ediyorum. Tanıştığımız zaman onu bu kadar seveceğimi düşünemezdim. Bende yeri çok başka. İyi ki  varsın. 

     Tolstoy, kendisine altmış yedi yaşında hediye edilen bisikleti öğrenmeye başladığı anda bu kavramın tüm dünyaya yayılacağını bilmiyordu. Tolstoyʼun Bisikleti kavramı, hiçbir şey için geç değil anlamına geliyordu. Tolstoy altmış yedi yaşında öğrenmişti bisiklet kullanmasını. Bir başkası elli yaşında okuma yazma öğrenebilirdi, bir başkası on sekiz yaşında evlenebilir, bir başkası da kırk yaşında çocuk sahibi olabilirdi. Biri otuz yaşında üniversiteye başlayabilir, bir başkası elli yaşında dünya turuna çıkabilirdi. Tolstoy farkında olmadan insanlar üzerindeki bu algıyı yıktığı için hiç unutulmamıştı.

     Tolstoy bu konuda tüm dünyaya örnek olan bir insandı. Tolstoy bana da hiçbir şeyin geç olmadığını öğretmişti. On sekiz veya yirmi sekiz, artık önemsizdi. Sonuçta birlikteydik ve bizim biz olmamızı engelleyecek hiçbir etken yoktu.

     Uyanmıştım fakat gözlerimi açamıyordum. Uyanır uyanmaz sevdiğim birini görmemiştim ki bugüne kadar. Ya nefretle baktığım adamdı ilk gördüğüm ya da soğuk duvarlardı. Alnımda gezinen parmakların sıcaklığını hissediyordum. Usulca gözlerimi açtığımda karşılaştığım bir çift kahverengi göz daha önce hiç bu kadar parlak olmamıştı.

"Günaydın," diye fısıldadı. Daha çok sokulup gözlerimi yeniden kapattım.

"Günaydın. Saat kaç?"

"Çok erken daha. Uyu istersen, kahvaltı saati uyandırırım seni." dediğini yapmadım, yatakta doğurup pencereden dışarıya baktım. Dediği gibi güneş yeni doğmuştu. Dün papatya ile kaplı olan kumlar parıl parıl parlıyordu. Deniz uykusundan yeni uyanmıştı. Üzerine konan martıların sesi buradan bile duyuluyordu. Birkaç dakika ben dışarıya baktım, o da bana. "Asya," dedi düşünceli bir bakışla. Cevap vermekten korktuğum şeyler söylemesinden endişe duyarak yüzüne baktım. Sahiden de bakışları endişe ve korku yüklüydü.

"Efendim?"

"Sana bir şey soracağım ama cevap vermek zorunda değilsin. Sadece merakımdan soruyorum." böyle deyince daha çok korktum. Yine de ondan hiçbir şey gizlemediğim için cesurca baktım.

"Sor," dedim sertçe yutkunarak. Aslında deli gibi korkuyordum.

"Cengiz," dediğinde hem korku hem de sinir hücrelerime sirayet etti. Adını duymak bile yetiyordu içimdeki nefretin su üstüne çıkmasına. "Bunu nasıl söylesem bilemedim ki. Neyse boş ver ya, sabah sabah canını sıkmayayım."

     Artık beni ne üzebilir ki gibi bir bakış atıp onu yüreklendirdim. "Sor Eymen. Merak etme sıkılmaz canım. O artık beni üzemez." zaten buna asla izin vermem der gibi baktı.

"Cengiz hiç sana zorla..?" dediğinde durumu anladım. Ellerimi çektim, ayağa kalktım. Cengiz bana zorla bir değil, çok kez sahip oldu ve bunu senelerce kimselere söylemedim. Nasıl derdim ki? Kime neyi nasıl derdim? Birine söylesem o zaten senin eşin derdi, o zaman buna dayanamazdım. Keza ben sustum, o da bunun yanlış olduğunu hiçbir zaman anlamadı. Dicle bile bilmedi bu gerçeği ve mahkeme günü sadece Nisan için değil kendim için de savaşmıştım.

Themisʼin GözyaşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin