38. Bölüm: "MAVİ KELEBEK"

24K 1.6K 522
                                    

Bu bölümü benim için çok özel olan birine ithaf etmek istiyorum. Elif Aktaş, bugüne kadar desteğini esirmediğin için sana sonsuz teşekkür ederim. En zor anımda hep yanımdaydın, ASYA'nın daha iyi yerlere gelmesi için çok şey yaptı, çok sahiplendi, minnettarım. Sağ ol, var ol. 

Dün saat 21.00'da ASYA'nın finalini bitirdim. Tabiri caizse ben de bittim. Beni o kadar etkiledi ki etkisini üzerimden hâlâ atabilmiş değilim. En kısa sürede final bölümünü de sizlerle paylaşacağım. İyi okumalar, sizleri seviyorum.

      Bir pazar sabahının benim için kıymetli olduğunu düşündüğümde aldığım her nefesi sorgular hale geliyordum çünkü ömrümün çoğu günü benim için aynıydı. Pazar kahvaltısı benim için önemli değildi, pazar günü gezmelerini hiç yaşamamıştım, cuma akşamının verdiği mutluluğu hiç tatmamıştım. Pazartesi günü, yani ilk okul günü diğerlerinin aksine benim için bambaşka şeyler ifade ediyordu.

     Bir okul günü, sabah beni hazırlayan annem kilotlu çorabımı giydirirken hafif olduğum için havalanmamıştım hiç. Beslenme çantam yiyeceklerle dolu olmamıştı, sınıf annesi hiç benim annem olmamıştı. Yaşamadığım duyguları yaşatamama sorununu yavaş yavaş çözmemi sağlıyordu çocuklarım. Yiğit'in sınıf annesi olmuştum, sabah onu ben özenle giydiriyor beslenme çantasını dolduruyordum, Rüya Giray'la yaşadıklarını bana anlatıyordu.

     Artık pazar sabahlarının benim için bir kıymeti vardı. Gözlerimi açtığımda karşılaştığım masum yüz ve yan odada mışıl mışıl uyuyan çocuklarımı yemek kokuları ile uyandırıyordum artık. Önceden ne zaman uyuyup ne zaman uyanacağımın pek önemi olmazdı.

     Eymen'i seyrederek iç sesimle girdiğim derin muhabbetten kahverengi gözler sıyırdı. "Güzelim," dedi şişmiş gözlerini bana çevirerek. "Saat kaç?"

"Çok erken daha, uyu." deyip yanağına minik bir öpücük kondurdum. Gözlerini kapatıp bir kolunu yastığın altına koyarken başını sakince sallıyordu. Gülümseyip ayağa kalktım.

     Sabahlığımı üzerime geçirip lavaboya girdim. Yiğit mışıl mışıl uyuyordu fakat Rüya odasında yoktu. Aşağıya indiğimde Rüya'nın sabah sporu yaptığını gördüm. Dicle kızımla fazla mı vakit geçiriyordu ne? Beni görünce durup soluklandı. Eliyle öpücük gönderip duş almak üzere koşarak yukarıya çıktı.

     Suçlusu ben olmasam da Rüya tüm bunları yaşadığı için acı çekiyordum. Ben bir anneydim ve kızımın en iyi şekilde yaşamasını istiyordum. O masum yüzü gülerken bile gözleri doluyordu. Onun yaşındaki ben ile bir mukayese yapmaya kalkışmıyordum, acıların ölçüsü olmazdı zaten. Sen benden daha az üzüldün deyip insanların acılarını küçümseyenlerden olmamıştım hiç.

     Yarın, akşama doğru Girayʼın radyo programına konuk olup gelen sorulara yanıt verecektim. Akşama kadar da sadece ailem ile ilgilenmeyi planlıyordum. Son zamanlarda fazlasıyla geçmiş ve gelecek hakkında düşünüp kafa patlatmam fiziken yormuştu bedenimi. Rüya ıslak saçlarına sardığı havlu ile yanıma geldiğinde ben acı bir kahve hazırlıyordum. Sıkıca belime sarılıp yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu.

"Rengin solmuş," dedi yüzüme dikkatle bakarken. "Çok yoruyorsun kendini. İstersen iptal edelim yarınki programı."

"Olmaz öyle şey. Yeni uyandım ya sana öyle gelmiştir." derken ben masaya oturunca o da kahvaltılıkları dolaptan çıkarıyordu. Şöyle anne kız oturup konuştuğumuz çok an oluyordu son zamanlarda ama yine de doyamıyordum. İstiyordum ki her an yanımda kalıp bana bir şeyler anlatsın. Onsuz geçirdiğim birkaç ay birkaç seneye bedeldi.

Themisʼin GözyaşlarıWhere stories live. Discover now