19.Bölüm: "BABA"

24.1K 2K 1.3K
                                    

Uzun bir aradan sonra herkese merhaba! Umarım severek okursunuz, sizleri seviyorum.

Medya; Eymen ve Rüya

     Davanın düşmesinin üzerinden dört gün geçmişti. Tamı tamına dört gün. Nisan'ın dizimde uzanıp bizi perişan eden o sözlerinin üzerinden çok zaman geçmişti. O gün Dicle hariç herkes evlerine çekildikten sonra bile kanepeden kalkmamıştım, yapışmıştım adeta. Duvardaki desenleri, halıdaki motifleri, köşedeki çiçeğin yapraklarını, mobilyaların her bir şeklini ezberlemiştim. Dicle etrafımda dört dönüyordu. Fazla uzatıyorsun diyordu. Artık kendine gel ve ileriye bak, diyordu.

     Küle dönmüştü yüzüm, ellerimin titremesini engelleyemiyordum. Bir kum tanesi gibi dağılmıştı parmaklarımın arasından umut. Zayıflamıştım, hâlâ da zayıflıyordum. Yanaklarım çökmüştü; aynadaki ben, ben değildi sanki. Eymen hâlâ benimle konuşmuyordu, konuşsa bile çok resmiydi. Annesi de dönmüştü, sürekli lafını ediyordu Seçkin'e. Şu an sadece iş arkadaşıydım onun çünkü iş dışında görüştüğümüz tek bir gün bile yoktu. Belki de olması gereken buydu. Hataydı tüm yaşananlar ve yaşanmayanlar.

     Nisan dışındaki hiçbir hastama odaklanamıyordum dört gündür. Barbaros gazetecilerin önünde basın açıklaması yapıp tüm bu olanların bir yanlış anlaşılmadan ibadet olduğunu söylerken Dicle ile küfürler ediyorduk. Artık Barbaros'un sahiden suçsuz olduğuna inanmıştım fakat elle tutulur bir gelişme kaydedememiş olmama içerliyordum. O yüzden geçen her bir seansta Nisan biraz daha düzelmiş olsa da o adamı bulamayınca hep bir taraf eksik kalıyordu.

     Rüya'yı götürene kadar da hâlâ elleri ellerimdeymiş. Belki de birkaç gündür beni tek mutlu eden detay buydu. Ne olursa olsun annesinin yanında olması bizim için bir umut olduğuna işaretti. Fakat ertesi günden yine eski haline dönmüştü ve aylardan sonra ilk defa beni aramış, iyi olduğumu öğrendikten sonra eski mesafeli ve öfkeli haline geri dönmüştü. Yine aramamaya başlamıştı ve aradığım zaman açmamaya başlamıştı.

     Bu sefer farklı bir yere gidelim, diye diretmiştim bu sabah hep beraber benim evimde kahvaltı yaparken. Yine Eymen dışında herkes ile bir aradaydım ve eksikliğin yarattığı boşluk bir evren kadardı. Bir elimde alev topu, diğer elimde su vardı sanki. Eymen demek bu demekti. Varlığı ateş gibi yaksa da yokluğunda çölde kaybolmuş suya hasret bir bedevi gibi oluyordum.

     Süveyda'da toplanmıştık. Bizimkiler gülerek ve şakalaşarak konuşurken ben dışarıyı seyrediyordum. Ecevit dün gece nöbete kaldığı için bizimle değildi ve Dicle de benim gibi üzgün üzgün çevresine bakıyordu.

"Daldın yine hocam." dedi Seçkin bir mandalina dilimini ağzına atarken. Üniversitede birbirimize 'Hocam' diyerek seslenmemizi hatırlayıp buruk bir tebessüm ettim.

"Ne anlatıyordun?"

"Ecevit de gelsin, anlatacağım."

"Geliyorlar mı?" dedim aniden parlayan gözümle herkese ayrı ayrı bakarken. Hepsi kahkaha atarak başını sallayınca utancımdan başımı öne eğip gözümün önüne düşen saç tutamını kulağımın arasına attım.

     Seçkin masaya söylediği meyve tabağını uzattı. Gözlerimin altındaki siyah halkalar gün geçtikçe büyüyordu ve bunu fark eden herkes beslenmem konusunda ısrarcı olmaya başlamıştı. Garsonların düzgünce dizdiği mandalinalara bakınca seneler öncesine ani bir yolculuk yaptım.

     Cengiz'le evliliğimin beşinci yılında, Rüya küçücük iken Eymen dahil hepimiz televizyon karşısında oturuyorduk. Tabak tabak mandalina duruyordu sehpanın üzerinde ve henüz beş yaşında olan Rüya Eymen'in kucağında gülerken elinde bir mandalina dilimi ile yanıma gelmişti.

Themisʼin GözyaşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin