34. Bölüm: "ÇİÇERO"

24K 1.6K 379
                                    

Herkese merhaba, bölüm geç geldi, üzgünüm. Umarım bu kadar geç gelmesine değer ve umarım severek okursunuz. Bu bölüm için de özel bir video hazırladım, izlemeyi unutmayın. Paragraf arasına yorum yapmayı unutmayın, sizi seviyorum.

Bu bölümü benim için çok özel bir insana ithaf ediyorum. Azize, yapıcı eleştirileri ve hiçbir zaman esirgemediği desteği ile bende yeri hep farklı oldu. İyi ki, dediğim sayılı insanlardan oldu. Umarım sen de severek okursun. 

     Çiçero.

     Dünyanın en ünlü casuslarından biriydi. Hatta o kadar meşhurdu ki ismi, hayatı nice kitaplara, filmlere konu olmuştu. Uğruna çekilen belgeseller bile vardı. II. Dünya Savaşında Nazi Almanya'sı için çalışmıştı kendisi. Bir casus dünya tarihi için nasıl bu kadar önemli bir hale gelmişti? Gelmişti işte. Yüzyılın casusu diye tarihe geçmiş olmasını rastgele okuduğum bir kitapta öğrenmiştim.

     Bugünkü lakabım Çiçero olmuştu. Ecevit'ten gelen aramayı sonlandırdığımda yüzlerimiz gözümüzün önünde işlenen bir cinayete şahit olmuş kadar gergindi. Ellerimiz buz kütlesine hapsedilmiş kadar soğuktu. İlgilenecek hiçbir hastamız olmadığı halde oturup lak lak etmek yerine son süre evimde toplandık. Neredeyse yirmi dört saat vardı önümüzde ve kafamızda çizdiğimiz senaryoyu tekrarlayıp ezberlemek için yeterli bir süreydi.

     Evime geçtiğimizde Ecevit ve Dicle de aramıza katıldı. "Hata yapmamalısın." dedi Ecevit kapıdan girer girmez.

"Yapmayacağım." diyerek karşılık verdim kendimden emin bir tavırla. Hepimiz salonda bir köşeye oturduk. Rüya kedilerle ilgilenirken odak noktamızı davetten başka bir şeye ayırmadık.

"Davetliler listenizde olmadığın için güvenlik görevlisinden geçerken benim söylediğim kelimeleri kullanacaksın. Güvenlik görevlisinin her şeyden haberi var. Benim de arkadaşım. Cengiz beni tanımasa görevi ben alırdım ama olmuyor maalesef." Elinde sayısız fotoğraf vardı. Davetin olacağı mekânın her köşesinden çekilmiş resimleri vardı.

"Nerede olacak davet?" dedi Dicle resimlerden birini eline alırken.

"Adile Sultan Sarayıʼnda. İstanbulʼun en gözde mekanlarından biri. O hastanede çalışan tüm doktorlar, hemşireler ve diğer tüm çalışanlar olacak. Epey kalabalık olacaklar. Ayrıca dışarıdan birini de davet edebilme şansı var. Maksimum iki kişi. Yani anlayacağınız ana baba günü gibi olacak orası."

"İşimizi halletmek için daha iyi değil mi?" dedim Eymen hepimizin eline birer fincan kahve verirken.

"Gibi ama değil de. Kimse casus olduğunu bilmemeli bu yüzden bir hastane çalışanı olarak gireceksin. Herkesle konuşursan dikkat çekersin. Kimseyle konuşmaz kenardan Cengiz'i izlersen yine dikkat çekersin. Bu yüzden aşırıya kaçmadan konuşacaksın birkaç kişiyle ve kim olduğunu soranlara..."

"Doktorum desin." diyerek sözünü kesti Dicle.

"Olmaz. Tüm doktorlar birbirini tanıyordur. Hemşireler de tanıyordur."

"O zaman bir temizlik görevlisi olduğumu söylerim. O zaman tanıyan olmaz ki." bir hastanede bile kast sisteminin olması canımı sıktı. Neden bir doktor temizlik görevlisini tanımıyordu ki?

     Eymen yanıma çöküp kolunu omzuma attı. "Kızlar izin verin de anlatsın. Eminim çok daha iyi bir fikri var." diyerek sözü Ecevit'e bıraktı.

"Bir temizlik görevlisinin konuğu olarak katıldığını söyleyeceksin. Yine de gerçek kimliğini gizleyeceksin. Bir isim bulmak lazım sana, bir de meslek..." diyerek önündeki kağıtları karıştırdı. Bir tükenmez kalemin kapağını ağzı ile açtı. Birkaç isim karaladı kâğıda, bazılarının üstünü çizdi.

Themisʼin GözyaşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin