12. Bölüm: "İTİRAF"

24.1K 2K 1.7K
                                    

Medya; Eymen'in oyuncağı.

     Büyük bir titizlikle başına geçirdiği siyah baş örtüsünün ucundaki püsküller esen rüzgârla uçuşuyordu. Gözleri kahverengiydi. Çoğu dökülmüş kısa ve seyrek kirpikleri ve incecik kaşları vardı. Gözünün kenarlarında ve yüzünün başka yerlerinde kırışıklıklar hayatındaki tüm yaşanmışlıklardan sonra bir enkaz gibi boy gösteriyordu. Siyah kalın kabanı ve altına giydiği siyah eteği ile etrafına karamsar bir hava katıyordu. Elleri sıkılmış bir sünger kadar buruşuktu. Güzel kokuyordu yine de. Çok güzel.

     Aklıma hiç tanımadığım annem geldi. İnsan kaç yaşına gelirse gelsin bir anne arıyordu yanında. Dünyalar yanında olsa annen olmasa hep bir şeyler eksik kalıyordu. Annemin gözlerine bakamadım, seni seviyorum, diyemedim. İlk aşkımı oturup anlatamadım. Okuldaki başarılarımı gururla anlatamadım. Bir sorun çıktığı zaman öğretmenim ile görüşmesi için onu okula çağıramadım.

     Tüm kemiklerim kırılmışçasına acı çekiyordum aklıma geldiği geceler ve şu an o acının benzerini yaşıyordum. Sadece bu kadına bakarken değil nerede bir anne figüründe bir insan görsem içim burkulurdu. Şöyle olmasaydı nasıl olurdu veya annem olsaydı nasıl olurdu diye düşündüğüm geceleri sabah etmek benim için çok zor oluyordu.

     Ağlayarak uykuya daldığım geceler sabah uyanınca yüzümün gerginleştiğini ve gözlerimin şiştiğini görürdüm ama bunu yetimhanede kimse sormazdı. Neden sorsunlar ki? Hayatı eksik insanların yuvasıydı orası ve benim gibiler hep ağlayarak uykuya dalardı.

     Yetimhanede yaşım ilerleyince çevremdeki tüm kızlar beni annesi yerine koyardı. Biri hasta olunca ilk bana haber verilirdi. Biri aldığı haberle mutlu olunca ilk bana söylerdi. Kavgaları ayıran hep ben ve Dicle olurduk. Belki de bu mesleği seçmemdeki en büyük nedendi oradaki çocuklar. Belki yüzlerce çocuğa anne olmuştum da kendi kızıma anne olamamıştım.

     Ama biri bile annem olamamıştı. Benden büyükler hep vardı ama küçük çocuklara olgun davranınca onlar gibi olamıyordum. Bana anne diyen o kadar çocuktan sonra bir başkasına anne diyemiyordum. Onlar için olgun olmak zorundaydım. On beş yaşımdaydım belki ama yirmi beş yaşında bir kadın gibi davranmak zorunda kalıyordum. Bu yüzden Dicle hariç kimseye içimde kopan fırtınaları anlatamıyordum.

     Karşımdaki kadın da bir anne olmalıydı veya ben öyle sanıyordum. Ama o sıcacık ve insana güven veren kokusundan anne olduğunu anlamak zor değildi.

     Kahverengi gözlerini üzerimde gezdirdi. Beni baştan aşağıya süzdü. Kendimi daha fazla tutamadım ve göz pınarlarımdan birkaç damla yaş akmasına izin verdim. Görmemesi için başımı öne eğip çantamı alelacele açtım. Bir mendil aradım fakat bulamadım.

     Derken kırışık elleri gözlerimin önünde gördüm. Kadın siyah deri çantasından çıkardığı mendili ellerime verdi. Makyajımın akmamasına dikkat ederek göz yaşlarımı sildim.

"Kusura bakmayın. Aklıma annem geldi de." annemin aklımdan çıktığı tek bir an yoktu ki. Ama bunu diyemiyordum kimseye. Çünkü büyümüştüm ve büyüklerin başka dertleri olmalıydı.

"Nerede annen?"

"Öldü." dedim nemli mendili avcumda sıkı sıkı tutarken. "Daha doğrusu onu hiç tanımadım. Ben çok küçükken ölmüş." kadın anlayışla başını salladı.

     Bir yabancı ile oturup konuşmak herkes için kötü bir fikir olmaz. İlk kez gördüğün ve bir daha görmeyeceğin birine kimseye anlatmadığın kalbinde yük yapan şeyleri anlatmak kuş kadar hafifletirdi insanı. Beni nereden tanıdığını bilmiyordum bu kadının ama sebepsiz yere ona tüm hayatımı anlatmak istiyordum.

Themisʼin GözyaşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin