32. Bölüm: "SOĞUK İNTİKAMIN SICAK NEFESİ"

23.8K 1.6K 570
                                    

     Yüzyıllardır içinde türlü medeniyetleri barındıran bu kadim kent daha önce hiç bu kadar sessiz olmamıştı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

     Yüzyıllardır içinde türlü medeniyetleri barındıran bu kadim kent daha önce hiç bu kadar sessiz olmamıştı. Bu güruh daha önce hiç bu kadar alçak susmamıștı. Rüzgar daha önce hiç bu kadar ürkek esmemiști. Güneş daha önce hiç bu kadar küskün kalmamıştı. Bulutlar daha önce hiç bu kadar kara durmamıştı. Kalbim daha önce hiç bu kadar bitkin kan pompalamamıștı. Gözlerim daha önce hiç bu kadar yorgun bakmamıștı. Ve ellerim daha önce hiç bu kadar işlevsiz kalmamıştı.

     Ruhu çekip çıkarılan bir bedende nefes bile alamadan hayatta kalmaya çalışırken ayağıma dolanan bir zincir gibiydi bu zehirli yılan. Ben artık yoktum, yaşamıyordum. Ben diye bir şey kalmamıştı bu bedende. Yitirmiştim her şeyimi. Kendimi, dünümü, yarınımı, benliğimi, azmimi, kuvvetimi, hevesimi ve daha birçoğu silinmiști ardında iz bırakmadan.

     Sarı gözlü siyah yılanın bu pinhan varolușu nasıl belirememiști şu vakte kadar? Nasıl da körelmişti gözlerimiz? Nasıl susmuștuk bir yerlerde insanlar can verirken? Nasıl kulak tıkamıștık onlar bas bas bağırırken? Yüreğim dayanmıyor, içim sızlıyor. Sarsak bedenim içine öfkeyi alıp bir balon gibi kabarmaya başladığında yaftalanmıș tüm bu yaralı insanlar için teker teker gözyaşı dökmek gerekti.

     Yorgunum. Bir uçurumun kıyısında olsam tutunacak isteği bulamam kendimde. Bir tek ölüm alır yorgunluğumu, bir tek ölümün sıcaklığı ısıtır kalbimi. İçimdeki nefretin bir lav gibi dallanarak uzuvlarımı yaktığını hissediyor, yine de kılımı kıpırdatamıyordum.

     Şaşkınım. Nefretin zirvesini tatmıștım sayesinde. Hem geçmişimi hem geleceğimi elimden almıştı. Hayatımı paçavra gibi savunup atmasını bir tek bana yaptı sanıyordum. Elini uzatıp yardım isteyen bu kızın karşısına şimdi nasıl çıkardım? Nasıl derdim sana bunları yapan benim eski eşim diye?

     Kayboldum. Gurbet ellerde evini hasretle arayan yaralı bir kuş gibiydim. Kaçamıyordum, kovalayamıyordum. Artık ben yaşıyorum diyemiyordum. Hangi hata hangi doğruyla kapanırdı şimdi? Bu labirentten ne zaman kurtulacaktım? Astım krizine giren bir hastanın nefes darlığının bir benzerini yaşatıyordu bu labirent. Hangi gecenin hangi şafağı acıtacaktı gözlerimi şimdi?

     Bana bakanları göremiyordum, söylenenleri işitemiyordum, komutlarına itaat edemiyordum, sanki nefes bile almıyordum. Holter monitöründen gelen ses bir süre sonra balyoz etkisi yapmaya başladı. Göğsümdeki birkaç kablolu daireyi ne ara taktıklarını bilmiyordum, bu hastane odasına nasıl geldiğimi de. Kolumda bir serum takılıydı, üzerimdeki kıyafetler uzun bir hastane elbisesi ile değiştirilmiști.

"Kendine geldi." diye bir ses duyduğumda odanın kapısı açıldı. Aralık kalan pencereden esen rüzgardan tüylerim diken diken oldu. "Hemşire Hanım! Kendine geldi." şimdi odanın kapısından iki kadın girdi içeriye. Üzerinde alpaka kumaşlı lacivert forması ile odaya girdi. Kaşları çatıktı, saatlerdir nöbette olmalıydı ve bu saatte fenalașmam işine gelmemiș olmalıydı.

Themisʼin GözyaşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin