15. Bölüm: "MOMENTUM"

23.9K 2K 1.5K
                                    

Medya; Newton Beşiği

İyi okumalar herkese! Aşağıdaki minik yıldıza dokunmayı unutmayın. Sizi seviyorum. 💜

     Mutluluk neydi? Hangi lisanda ne anlama geliyordu ve hangi dünyalarda kullanılıyordu? Kimi ne mutlu ediyordu kim neyle mutsuz oluyordu? Kimin kapısına uğrardı veya kimlerle tanışmazdı?

     Mutluluk bencildi, küstahtı, acımasızdı. İstemeyen kimseye gitmiyordu. Yemiyordu, içmiyordu, uyumuyordu ama sen ona gitmezsen senden köşe bucak kaçıyordu. Tutup yakalamalıydın çünkü çok çekingendi.

     Kalbimdeki sınırsız odaların en kıymetli yerinde saklamak isterdim bir avuç mutluluğumu beni terk etmesin diye ve bir serçenin hızla çarpan yüreği gibi ürkek yakarışlarına ona muhtaçlığımla karşılık verirdim kaçmasın diye. Lakin gözlerim annemin buruk çehresini seçmeye başladığı vakitten bu yana mutluluğun küskünlüğünü yenememiştim. Bedenim nidalarla yaptığı isyanlara karşı mutluluk, üç maymunu oynuyordu.

     Polis amirinin odasındaki masada aralıksız sallanan Newton Beşiğine gözlerimi ayırmadan bakıyordum. Ne ilginçti bu beşik ve ne kadar da sahiciydi. Hareketsiz kalan ortadaki toplar, ilk topun darbesiyle içindeki enerjiyi diğerine atıyordu, günah keçisi son top seçiliyordu ve fizikte buna Momentum Transferi deniyordu.

     Çoğu insan ortadaki toplar gibi olabilirdi. Uzakların yakınlara kavuştuğu, eylemsiz kaldıkları sanıldığı ve onların hiç sözü geçmediği halde diğerleri kadar etkileniyorlardı. Newton'un üç önemli yasası vardı: Eylemsizlik Yasası, İvme Yasası ve Etki - Tepki Yasası.

     Toplar da insanlar gibiydi. Bir hareket bekliyordu bir adım bir cesaret bir yürek. Yoksa tembellerdi, biz gibi. Eyleme geçirmek gerekiyordu, yardım istiyordu. Mütereddit adımların ilkini gerçekleştirmek her ne kadar zor olsa da sonraki adımlar çorap söküğü gibi gelirdi ve vücut bir momentum kazanırdı, onu korumak için de çok çırpınırdı.

     Bu Eylemsizlik Yasasıydı.

     İlk topu parmaklarımda narince tutup havaya kaldırdım. Geri bıraktığımda tüm hızıyla momentum transferi başladı. Çıkan tiz ses polislerin telsiz seslerine eşlik etmeye başlamıştı ve benim alâkamın beşikte olması amirin yüzünde anlamsız bir ifade yaratmıştı.

     O senin yükün ama insan yükünden büyük olmak zorunda, diyordu Stephen King. Güçlenmeliydin, kuvvetli olmalıydın. Kuvvetti seni dik tutan. Kuvvetti seni yıkılmaz yapan. Belki de insanların yaptığı en büyük hataydı başkalarından medet ummak. İçindeki mevcut potansiyeli görmek ve gördükçe güçlenmek gerekti. O gücü başkalarında aramamalıydık.

     Bu İvme Yasasıydı.

     Hiçbir şey karşılıksız kalmıyordu. Olumlu olumsuz her yaşantının bir geri dönüşümü oluyordu insan üzerinde. Doğa her verdiğini geri alıyordu veya senden aldığını geri veriyordu vakti geldiğinde.

     Bu da Etki - Tepki Yasasıydı.

     Polis amiri koltuğundan kalkıp büyük göbeğiyle odada dolanırken ter kokusu odanın her bir köşesine sindi. Gözlerimden şelale gibi akan gamsızlığa odadaki diğer polisler garipseyerek bakmıştı. Hâlâ Eymen'i ne için tuttuklarını bilemezken polislerin önümdeki masaya bardakla su koymaları ve beklememi söylemelerine karşılık yine tepkisizce yüzlerine bakmış, Newton Beşiği ile oynamıştım.

     Derken dışarıdan gittikçe yükselen sinirli bir adam sesi geldi ve olduğum yerde sıçradım. Yaklaştıkça tanıdık olduğunu anladığım sesin sahibi Ecevit olmalıydı. Polislerin yaptığı dur işaretlere aldırmadan ayağa kalkıp kapıyı açtığımda Ecevit'i etrafındakilere bağırırken gördüm ve hemen arkasında Ecevit'e hayranlıkla bakan Dicle'yi.

Themisʼin Gözyaşlarıजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें