2-Ruha Hapsolmuş Karanlık

284 232 1
                                    


Ruhumun acıyla kefaret savaşı...

Kanardı ruhlar ama dikiş tutar mıydı? Bunu işte bilmiyorum. Hayat insanları her konuda zorluyordu. Zorlandıkça hayata olan umut bağımız yavaşça incelemeye başlıyordu. Soğuk zihnimde beliren kirli düşüncelerim hayatın acımasızlığını dile getiriyordu. Ama ben onca isyana rağmen görmezden geliyordum bana yaşatılanları. Siliyordum her gece yaşadıklarımı hafızamdan. Yaşadığım acımasızlığı kelimelere dökemiyordum bundan dahi çekiniyordum. Kanayan geçmişim onarılmazdı.

Her zaman yarası deşiliyor gün yüzüne çıkartılıyordu. Bir bakıma iyileşmem istenmiyordu. Bende buna kayıtsız kalıyordum. Çünkü savaşmayı bırakalı asırlar olmuştu. Ben bile isteye sessizliğin gücüne boyun eğmiştim. Bunu hiç zorlanmadan yapmış ve yapmaya devam etmiştim. Hücrelerim yıkıma uğruyordu aldığım her darbede ama ben usanmadan devam ediyordum yaşamaya. Ölene kadar buna katlanmak zorundaydım. Bataklığa sapladığım ürkek ruhum etrafındaki otlar sayesinde sarmalayarak dış etkenlerden gizliyordum.

Bir tek zararı ben verebilirdim ruhuma. Sadece ben. Başkasının zararını kabullenmezdim. Çünkü ben en çok zarar verebilir kendimi yaralayabilirdim. Benim derdim aslında kendimleydi. Bu hiç değişmedi. Bu hayatın bana sunduklarını kabullenmeyip acımasızlığı istemiş ama kavuşamamıştım. Ruhumu kandırmayı seçerek acıya mahkum olmuştum.

Kanasamda bunu görmezden gelerek kendimi yitiriyordum. Neydi ki gerçek acı bunu tarif edebilirdi mi insanoğlu kelimelerle? Bile bile gider miydik? Ya da biz mi gitmeyi son çıkış yolu biliyor ilk onu tercih ediyorduk. Garip. Fazlasıyla garipti. İnsanlar çözümlenmeyecek bir problemdi. Her koşulda farklı oluyor elbise değiştiriyor gibi kimlik ve maske değiştiriyorduk. Gerçekten normal değil bir o kadarda aynı gibiydik. Ve sahte.

Şimdi ise gözlerimi çantadan çıkmış olan ve rengi değişmiş olan kolyeye bakıyordum az önce o mor renkte değil miydi ne ara mordan turuncuya döndü? Acaba bir özel tasarım mıydı? Adımlarımı kolyeye doğru atmaya başladım. Kolyenin yanına vardığımda dizlerimin üzerine çökerek kolyeyi parmaklarımın arasına aldım. Şimdi kolye avcumun içinde duruyordu. Daha yakından incelemeye başladım. Çok sıradan bir kolye gibiydi bir o kadar da farklı. Nedeni bu kolyenin sanki farklı bir enerjisi olduğunu düşünüyorum.

Garip hissettiriyor bana. Kolyenin uzağında olsamda yanında da olsam da ellerimin arasına alsamda . Düşüncelerimi silkeleyip hemen yerden doğrularak karşımda duran pencereye doğru adımladım. Elimde tuttuğum kolyeyle birlikte .

Perdeyi hafifçe aralayarak buğulamış olan camdan dışarıya baktım. Ormanda gözlerimi gezdirdiğimde ağaçlar dışında başka bir şey yoktu. Bu tedirgin olmamı sağladı. Birkaç dakika öncesine kadar önümden hızla geçen o gölge hala zihnimin kuytularında geziyordu. O kime aitti? Acaba ben mi yanlış görmüştüm. Çok kararsızdım bu konuda. Derin bir nefes alıp kararmak üzere olan gökyüzüne baktım biraz sonra hava kararır orman karanlığa gömülecekti.

Saf karanlık. Arkadaşlık yapan anıları sarmalayan karanlık. Bakışlarım elimde tuttuğum kolyeye tekrar çevirip uzun uzadıya baktım hala rengini değiştirmemiş turuncu renkteydi. Bedenimi istemsizce bir titreme alınca elimde tuttuğum kolyeyi bırakma hissi oluştu ve karşımda duran masaya göz attım ardından karşımdaki masaya doğru ilerledim ve elimdeki kolyeyi yavaşça masaya bıraktım.

ÖLÜMÜN MELODİSİ *Varta *जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें