18 - Kör Gerçek

84 70 3
                                    


Zihnim karanlık bir gökyüzüydü  ama uçacak kanatlarım yoktu...  』

Silinmez... Yaşadıklarımız istesekte zihnimizde silinmez. Bizle büyür bizle darbeler alır. Ve bizle de hayattan bir toz bulutu gibi silinir.

Bir hücre gibi sanki zihnimiz ne yaşarsak yaşayalım her anı bir şekilde oraya hapsolur. Ve ne yaparsak yapalım yine de onu o aldığı müebbetten kurtarmayız. Karanlığa mahkum olur bir kere ışığı kavuşması imkansız hale gelir.

Uzun zamandır zihnimin esareti altındayken kalbime hiçbir zaman söz hakkı tanınmadı. Ve zihnim kalbimi geri dönüşü olmayan bir yola sürükledi.

Boğuldum. Ama dibe çakılmamak için de büyük uğraşlar verdim.
Yüzeyi görmek için büyük umutlarla yüzmeyi öğrenmeye çalıştım. Ama nereden bilebilirdim ki ayaklarımdan zincirlendiğimi? Ve nereden bilebilirdim ki o zincirlerin anahtarının yok olduğunu ben tarafından?

Aslında çoğu zaman en büyük zararı biz kendimize veririz ve ben bunun büyük bir simgesiyim. Düşünmek gerçekleri ertelemektir. Ve ben gerçekleri erteyele erteleye yalanlar denizinde boğulup kaybolalı çok oldu.

Gerçekler kör edicidir. Seni yalanlara kör edip o anının yaşamına sabitler. Ve yalanlarla dolu bir silsileden uzaklaşmanı sağlar.

Tek gerçek vardı. Ve bu tek gerçek yakın zamanda açığa çıkacaktı. Biliyorum.

Benden çok şey saklanıyor hatta öğrenmemem için de ellerinden geleni yapıyorlardı. Ama bilmiyorlardı ki ben o gerçeğe çok yakınım. Bir adım atsam hepsi açığa çıkacak.
Ama sıra sıra hepsini öğrenip ona göre hareket edeceğim.

Lord Yelit ona yaptığım teklifi geri çevirdikten sonra direk çıkıp gitmişti. Bende ondan sonra pek piyona odasında durmayıp aşağı inmiştim. Akşam yemeğine kadar kuleden uzaklaşmak istemiştim.

Kulenin 4 metre aşağısında olan bir çiçek arazisine gelmiştim. Kendimi bir müddet burada saklamaya karar vermiştim. Tek kalıp biraz zihnimi dinlendirmek istiyordum.

Anında sırt üstü yere uzanmış ve gözlerimi kapamış huzur veren bu sessizliği dinliyordum. Etrafımda olan çiçek arazisinden gelen hoş kokularla beraber ciğerlerim bir bahar havası alıp huzurla deşarj oluyordu. Rüzgarın uğultusu kulağıma hoş bir melodi bırakıyor, kendimi ve ruhumu bu huzura teslim ediyorum. Bazen durmak iyidir. Durmak dinlendirir. Durmak dışarıdan bakmayı sağlar. Ve durmak bazen ruhu iyileştirir.

Ama bu iyileştiricilik etrafımda onun varlığını hissedene kadar sürdü . Ahrar hoca biraz uzağımda olduğum tarafa doğru ilerliyordu. Bana doğru yaklaşan adım seslerini ve enerjisini soluyordum. Bu adamın burada ne işi vardı! Nereye gitsem bu adamı görmek zorunda mıyım? Bir huzur da vermiyor ki kulede! Anında uzandığım yerden hızla doğrulup yönümü ona döndüm. Sabit yüz ifadesiyle olduğum tarafa geliyordu kendinden emin adımlarla. Yine siyahlar içindeydi. Güneş ışığından dolayı lacivert hareleri hafif kısılmış haldeydi.

"Sizi tanımasam beni özlediğinizi düşüneceğim. Neden her gittiğim yerde karşıma çıkmak zorundasınız?" diye aksi bir sesle konuştum. Hadi ama bu adama tahammül edemiyorum ama her defasında bir araya geliyorduk gün içerisinde birden fazla.

ÖLÜMÜN MELODİSİ *Varta *Donde viven las historias. Descúbrelo ahora