23 - Büyük Karar

70 55 0
                                    

Kim olduğun değil gün sonunda kime dönüştüğündür asıl gerçek olan.

Ruhun bizlere yansıttığı gerçekler vardır. Hissiyat gibi, acı gibi sürükleniş gibi. Yenilgi gibi...

Yalanların ve sırların kalıcı olduğunu artık düşünmüyorum. Neden mi? Çünkü sırları yalanlar ortaya çıkartıyor. Yalanlar sırların sızmasını sağlıyor. Peki şimdi siz söyleyin bir şeyler kalıcı olma özelliğini koruyabilecek mi sonsuza kadar? Bence hayır her şey belli bir zaman diliminde saklı açığa çıkmayı bekliyor.

Gün ışıklarını üzerinde hissetmek istiyor. Hiçbir şey karanlığın sonsuz hükmünde olmak istemez. Kararır yoksa. Her nefis bir yenilik mahkumundan başka bir şey değildir. İki ayrı çizgi belirler hayatı aydınlık ve karanlık. Acı ve mutluluk... Her şey bu iki ikilem arasındadır. Birini seçer birinden vazgeçersin. İkisini bir arada bulunmaz bulunamaz. Başaramazsın çünkü bunları bir arada tutmayı. Biri var olunca diğeri ortalıktan çekilir. İsteyerek istemeyerek.

Ruhların bağlı olduğu duygular vardır. Onunla ya iyileşir ya da yok olmaya başlar. Her alınan darbenin ya yüksek bir çığlığı ya da derin bir izi vardır. Ruh beden gibi yaralarını, hüzünlerini belli etmez. Saklamakta ustadır.

Kaybettirir kendini görünüre. Bulamaz anlayamazsın. Onarmaya çalışır ama o bile farkında değildir ki istese de alınan her darbe onun bir parçası olmuş ondan kopamaz hale gelmiştir. Her yaşanılan her varılan yerden bir izi alırsın acıyla mutlulukla. Ama alırsın. Unutmakta senin elindedir hatırlamakta. Ama unutmayı başarmak bir mucizedir. Zordur. Ama yapmaktan çekinmemek lazım.

Zihinde var olan uyuşmuşluk hissi nedir bilir misin? Ya da ne kadarını bile bilebilirsin? Tam bilinmez aslında ya da tam net söylenemez. Fakat yaşanır veya yaşatırız karşımızda olana . Ve bir de sanki bu biraz da hayali bir şeyi düşünmek gibi var değil ama var olduğunu düşünürsün.

Sence insanlar zihnini uyuşmuş hisseder mi? Yoksa bu bir yanılgının yansıması mı? Veya bunu hissettiğimizi düşünür gerçek sanarız? Peki bizler ne zamandan beridir normalliği bir kenara bırakıp insanı hissizliğe, acıya, kanamaya, kanatmaya böylesine alıştırdık ya da alıştık? Bunun başlangıcı ne zaman başladı? Durdurmakta geciktik mi yoksa daha yolun başında bekliyor muyuz?

Düşünmek her daim beni farklı bir boyuta sürükleyen eylemden öteye gidemedi....

Şimdi terasın balkonunda olan sandalyeye oturmuş soğuk ayazda düşünüyordum. Dünümü, bugünümü ve yarınımı. Neydim? Ne için burada kalıyordum? Beni buraya bağlayan nedenler nelerdi? Başımı yavaşça arkaya doğru yasladım.

Sandalyenin ucunda olan yaslı başım ağrıyordu. Olaylar beni ablukaya almıştı. Yaptığım yapacağım şeyler yoruyordu beni. Üzerimde olan elbiselerim ince olduğu için üşüyor hatta zangır zangır titriyordum ama bunu şu an pekte umursuyor gibi değildim. Önceliklerim vardı. Ve bunlar içinde ilk sırada başka şeyler bulunuyordu.

Kanıtlamak... Doldurulması gereken bir kelime. Herkes bu akşam düzenlenecek olan arenada kendini kanıtlamak için mücadeleler verecekti.

Acımadan karşısına geçen her kimse ona saldıracak yaralayacak belki de öldürecekti de. Ama fark edilmesi gereken bir husus vardı. O da rakiplerinin onların denginde olmaması. Burada kurmuş olduğum plan devreye girecekti ama daha vardı. Akşam olunca her şey istediklerim doğrultusunda ilerleyecekti. Ama tabii bunun getireceği şeylerde vardı tabi.

ÖLÜMÜN MELODİSİ *Varta *Where stories live. Discover now