11.BÖLÜM

46.7K 4.1K 2.5K
                                    

Yabancısı olduğuma inandığım şu dünya da gereksiz derece korku, hiçlik ve köksüzlük hissi ile boğuşmak zorunda bırakılmıştım. Çocukluğumu hatırladığımda aklıma ilk gelen şey korkuydu. Yetimhanedeyken maruz kaldığım muameleler yüzünden herkesten korkar hale gelmiştim. Kendi arkadaşlarıma bile sesimi yükseltemez, ne derlerse onu yapardım. Ergenlik çağlarımı anımsadığım zaman sanki hâlâ o yıllar da yaşıyormuşum gibi hiçlik hissiyle doluyordum. Okul arkadaşlarım, öğretmenlerim, hatta okuldaki arkadaşlarımın anne babaları bile bir hiçmişim gibi davranıyor ve öyle hissettiriyorlardı. Yaşım ilerledikçe bazı korkularımla ve hiçlik hissiyle bir nebze de olsa baş edebilir hale gelmiştim. Fakat beni en derinden yaralayan şey köksüzlük hissiydi. Şu yaşımda bile derinlere daldığımda köksüzlüğüm; içimde tarifi mümkün olmayan duygulara yol açıyordu.

Kimdim ben? Bir yerlerde benim de bir anne babam vardı değil mi? Peki neredeydiler, ya da neden bırakmışlardı beni içinde zalimlerin kol gezdiği şu dünyada? Yaşadıklarımdan haberleri var mıydı mesela? Annem olacak kadın bir kez olsun kızım nerede, ne halde diye aklından geçirmiş midir hiç? Peki ya babam olacak adam. Kızının başına gelenlerden haberi var mıdır babamın? Cevabını bildiğim sorulardı bunlar ama zaman zaman kendi içimde bu sorularla boğuşmaktan bir türlü kurtulamıyordum. Köksüzlük hissi ile mücadele etmek beni çok yoruyordu. Bu yüzden geçmişi hatırlamak ya da birilerine anlatmak benim için son derece zor, hatta imkânsıza yakındı.

Rüzgâr'ın, 'yarın senin terapine başlıyoruz' sözünden sonra Koray'la birlikte gittiğimiz öğle yemeğinden bile kafama bir şey esmedi. Yemek boyunca suratımı asıp dalıp gitmelerim Koray'ı isyan noktasına getirmişti. "Şeker sen beni dinlemiyor musun," diyerek sitem etmişti sürekli. Allah'ın cezası patronum tek bir cümlesiyle kafamın içini allak bullak etmişti ve hiçbir şeye odaklanamıyordum. Ne yapacaktım ben, Rüzgâr'ın karşısına oturup tüm yaşadıklarımı nasıl anlatacaktım? Hazır mıydım bir yabancının önünde geçmişimle böyle bir yüzleşme yaşamaya; hayır kesinlikle hazır değildim. Ama yaşadığım gelgitlerin de artık bir son bulmasını istiyordum. Herkesten çok ben istiyordum bunu.

Peki bu durumda ne yapacaktım?

Şu hayatta güvendiğim tek kişi olan Güneş'e bile yaşadığım bir çok şeyi anlatamamışken daha dün tanıdığım bir adama nasıl dökecektim içimi?

Yaşadığım bu karmaşık duygular yüzünden bir haftadır Rüzgâr'dan kaçıyordum. Hayır işten ayrılmamıştım. Çalışma saatleri dışında ondan köşe bucak kaçarak fazla ortalarda görünmeyip dikkatini çekmemeye çalışıyordum. Ne görev verirse harfiyyen yerine getiriyor, bir dediğini iki etmiyor ve onu sinirlendirmemeye çalışıyordum. Terapiyi ertelemek için de bahanem hazırdı; "henüz hazır değilim!"

Hazır olmadığımı, bir süre daha beklemek istediğimi söyleyip sürekli erteliyordum. Bunun dışında iş haricinde hiçbir şekilde onunla diyaloğa girmiyordum.

Bu bir haftalık zaman içerisinde Koray'la olan arkadaşlığımız aynen devam etmişti. Üstelik biraz daha ileri gidip bir kaç gün önce Güneş'in ısrarlarına dayanamayarak Koray, ben ve Güneş birlikte kahve içmeye gitmiştik. Güneş Koray'la ilgili anlattıklarıma dayanamayıp onu merak etmiş ve tanışmak istemişti. Koray da en son birlikte gittiğimiz öğle yemeğindeki durgunluğum yüzünden defalarca kez beni arayıp iyi olup olmadığımı sormuştu. Yemekteki tavrım sanki onunla alâkalıymış gibi üzerine alınıp sürekli beni yokluyordu. Elbette ona karşı değildi tavrım; kendimeydi. Cesaretsizliğim yüzünden kafamın içinde dolanan düşüncelerle tek bir kelime etmeden, yemeğimi bile yemeden heykel gibi oturmuştum masada. Bu yüzden Koray'a bir nevî gönlünü almak için Güneş'in de ısrarlarına dayanamayıp birlikte kahve içmeyi teklif etmiştim. Esprilerin ve kahkahaların havada uçuştuğu eğlenceli bir gün olmuştu.

FÜGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin