30.BÖLÜM

41.1K 4.2K 1.2K
                                    

Rüzgâr...

Sabah erkenden kalkıp hastaneye gittim. Günün hastalarıyla ilgili bir kaç raporu hallettikten sonra, kalanları akşama bırakarak hastaneden çıktım. Sözleştiğimiz gibi bugün emniyette Savaş'la buluşacaktık. Şeker'le ilgili gerekli dosyayı hazırlamıştı ve beni bekliyordu.

Selamlaşma faslı bittikten sonra masanının hemen önündeki koltuğa oturdum. "Özletiyorsun kendini Rüzgâr," dedi samimiyetle. "Hiç görüşemiyoruz."

Savaş'la çok yakın bir arkadaşlık ilişkimiz vardı ama, işlerimizin yoğunluğu nedeniyle son bir kaç aydır pek görüşemiyorduk. "Haklısın," dedim arkama doğru yaslanarak. "Son zamanlarda biraz yoğunum."

Başını sallayarak gülümsedi. "Şu bizim Muazzez Şenses de olmasa yüzünü gören cennetlik," deyince kaşlarım çatıldı. "Adı Şeker," dedim soğuk bir yüz ifadesiyle.

En son iş için gittiği meyhanede çıkarttığı olaylar nedeniyle karakolluk olmuştu Şeker. Onu kastediyordu Savaş. O gece aklıma gelince yüzümün şekli değişti istemsizce. "Kızma hemen, takılıyorum," dedi gülümseyerek. Normalde haddinden fazla ciddi olan arkadaşımın, espri anlayışı berbattı.

Uzanıp çekmeceden bir dosya çıkartırken, "Senin bu Şeker'in dosyası biraz kabarık dostum," dedi ve dosyayı bana doğru uzattı.

Dosyayı uzanıp aldım. Ben dosyayı açarken, "Bir şey içer misin?" diyerek telefonuna uzandı. "Hayır teşekkür ederim."

Bir an önce dosyada yazanları okumak istiyordum. Tecavüz olayıyla ve Şeker'in daha önce karıştığı suçlarla ilgili kabarık bir dosyaydı. Dosyayı açıp incelemeye başladım.

Bir çok kişiyi darp etmiş, farklı zamanlarda kısa süreli olarak ceza evine girip çıkmıştı. Her biri detaylı bir şekilde yazıyordu. Tecavüz olayıyla ilgili Şeker'in şikayet dilekçesi de yer alıyordu dosyada. Fakat bu şikayet herhangi birine yönelik bir suçlama içermiyordu. Sadece tacavüze uğradığına yönelik, ancak kimin yaptığı belirsiz olan bir şikayetti. Olaya yönelik bir şahit, görgü tanığı ya da bir kamera görüntüsü olmadığından, savcılık takipsizlik kararıyla dosyayı kapatmıştı.

Bu kadar basitti işte. Görüntü yok, şahit yok deyip dosyayı kapatmak bu kadar kolaydı. Kafasından uydurmamıştı ya tüm bunları. Hiç bir araştırma yapılmamıştı olay yerinde. Belki de o ormanda yaşanmıştı bu olay ve olay yerine gidip araştırılmamıştı bile.

"Hiç bir araştırma yapılmamış mı Savaş?" dedim sitemle. Başını iki yana salladı. "Şeker hanım o gün olay yerine bir kez daha gitmek istememiş. Zaten daha sonra da hiç bir şekilde kendisine ulaşılamamış, ne bir telefon numarası ne bir adres. Tabiri caizse sırra kadem basmış. Ta ki," dedikten sonra uzanıp elimdeki dosyadan bir yeri gösterdi. "Çalıştığı bir iş yerinde birini darp edip karakolluk olana kadar."

O tarihten yaklaşık iki ay sonra yaşanan bir olaydı. Dosyada yazılana göre; Şeker çalıştığı lokanta da, otuz beş yaşında bir adamın kafasına altı tane tabak fırlatmış, neyse ki adama sadece bir tanesi isabet etmişti. İsabet eden tabağı mahkeme silah sayıp, adamın şikayeti üzerine hayati tehlike yaratmayacak derecede yaralanma nedeniyle, daha önceden benzer bir cezası da olmadığı için mahkeme bunu para cezasına çevirmiş ve o para cezasını da beş yıl hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermişti.

Dosyayı incelemeye devam ettim. İki kişiyle birlikte gelmişti emniyete. Yanında gelen iki kişinin verdiği ifadeye göre; Şeker bir orman yolunda, perişan bir halde çıkmıştı karşılarına. Yüzünde morluklar ve elbisesinin alt kısmında kanlar olduğunu söylemişlerdi. İstemsizce gözümün önünde canlananan haliyle, derin bir of çektim. Kim bilir ne haldeydi?

FÜGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin