48.BÖLÜM

14.6K 1.8K 1.7K
                                    

Soykan genlerinin bozuk olduğuna artık emindim. Daha önce de bu yönde şüphelere kapıldığım olmuştu ama artık eminim. Damarlarında Soykan kanı taşıyan birinin normal olma ihtimali yoktu.

Sekiz ay boyunca tedavi gördüğüm hastaneye, her hafta düzenli olarak binlerce kilometre kat ederek geliyordu Koray. Evet, beni merak ediyordu ama benden çok abim için geliyordu sanki. Abimi delirtmek için.

Giray elinden geldiğince Koray'la muhatap olmamaya çalışıyordu ama ne mümkün. Koray onunla iletişim kurabileceği her fırsatı değerlendiriyor, eline geçen her fırsatta Giray'ı çıldırtıyordu. Biliyorum, bunu kötü bir niyetle yapmıyordu, amacı Giray'ı kendisine karşı yumuşatmaktı ama seçtiği yöntem biraz tuhaftı.

Kaldığım odanın koltuğundan kalkarken kolumdaki saate baktım. Yaklaşık on beş dakika sonra kapım çalacak ve iki abim aynı anda içeri girecekti. Hiç şaşmıyordu. Sekiz aydır her hafta sonu aynı saatte Koray geliyor, Giray da geleceği saati Koray'ın geleceği saate denk getiriyordu. İnanılmaz bir rekabet halindeydiler.

Üç hafta önce yine abilerimle çıktığım alışverişte aldığım askılı beyaz büstiyerin altına, yüksek bel krem rengi bol kesim bir pantolon giydim. Giray büstiyerin altından göbeğim görünüyor diye bu pantolonu zorla aldırmıştı ama büstiyerle çok uyumlu olmuştu. Sanırım abilerimin tek ortak noktası, benim kıyafetlerim hakkındaki düşünceleriydi. Göbeğimin görünmesi ikisinin de hoşuna gitmiyordu.

Aslında normalde kıyafetlerim konusunda Giray'ı pek dinlemezdim ve eğer kendim beğendiysem ona söz hakkı vermezdim. Bu konuda söz dinlemeyeceğimi bildiği için o da pek karışmazdı. Ne zaman ki Koray hayatımıza girdi, işte o zaman Giray da kıyafetlerime karışma konusunda cesaretlendi. Koray'a ses çıkarmıyorum diye o da müdahale eder oldu her şeyime. Açıkçası onları birleştiren bu tek ortak konuya itiraz etmek içimden gelmiyordu çünkü alışverişe birlikte gidiyorduk. Aynı fikirde oldukları için birbirlerini destekleyen diyalogları çok hoşuma gidiyordu.

Aynanın karşısına geçtim. Fazlasıyla yıpranmış olan yeşil saçlarımın boyası akmış, perması tamamen sönmüş ve eski haline dönmüştü. Şeker'e ait olan saçlarımdan ayrılmak düşündüğümden daha zor olmuştu benim için. Abimin tüm ısrarlarına rağmen kuaföre gitmeyerek, yavaş yavaş eski haline dönmesini bekledim. Döndü de. Saçlarımın yeşil boyası, tıpkı zinimdeki Şeker gibi hayatımdan yavaş yavaş akıp gitti.

Tedavinin altıncı ayında zihnimdeki bütün kimliklerden tamamen arınmıştım. Artık görmüyordum, duymuyordum onları. İlk zamanlar kısa süreli Füg hallerim oluyordu ama yaklaşık beş aydır sadece Biricik'tim. Sadece Biricik Soykan vardı artık. İyileşmiştim ve taburcu olma zamanım gelmişti.

Yıllar önce yine Amerika da gördüğüm tedaviyle hemen taburcu edilmiştim ancak bu kez durum biraz farklıydı. Doktorlar beni bırakmıyor, akıl sağlığı yerindedir raporu için kurul önüne çıkmam gerektiğini söylüyorlardı. Bu rapor Türkiye'ye döndüğümde bana lazımdı çünkü işlediğim suçlardan ancak bu kapsamlı rapor sayesinde kurtulacaktım. O suçları işlerken cezai ehliyetimin olmadığını gösteren belge de bu rapora dahil edilmişti. Buraya getirildiğimde Biricik kimliğimdeydim, suçları işlerken başka bir kimlikte olduğumun kanıtlanması gerekiyordu ve bu rapor, şu an akıl sağlığımın yerinde olduğunu gösteren raporla birleştirilmişti.

Türkiye'ye dönmem şu an akıl sağlığımın yerinde olduğunu kanıtmama bağlıydı. İsteseler o dönem cezai ehliyetimin olmadığını gösteren raporu verip, işlediğim suçlardan bir an önce kurtulmamı sağlayabilirledi ama garip bir şekilde, suçları işlerken cezai ehliyeti yoktur raporunu vermiyorlardı. Tedavim tamamlanınca yüzde yüz iyileştiğimden emin olurlarsa ancak o zaman vereceklerini söylüyorlardı. Açıkçası bu durum pek aklıma yatmıyordu, sanki Amerka'lı doktorlar işi yokuşa sürüyordu ama sorgulayacak durumda değildim. Yarın kurulun önüne çıkıp iyileştiğimi kanıtlamam gerekiyordu, aksi halde Türkiye'ye dönmem mümkün değildi.

FÜGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin