13. BÖLÜM

47.9K 4K 1.5K
                                    

Gelincik çiçeğinden biraz daha açık renkte olan kızıl gökyüzünü seyrediyordum. Öyle güzel görünüyordu ki daha net görebilmek için kalkıp pencereyi açtım. Güneş, kara bulutların arasından, tüm gece ıslanmış olan toprağı kurutmak için hafifçe göz kırpıyordu. Toprağın o eşsiz kokusu etrafa yayılırken, ağaçların yaprakları meltem'e ayak uydururcasına dans ediyordu. Pencerenin hemen yanındaki yatağıma geçtim tekrar. Yatağın başlık kısmına yaslanmak için yastığımı dik bir şekilde koydum ve tekrar yatağa uzandım. Güneş'in ağır ağır doğuşunu seyrederken gece olanları düşünmeye başladım. Zaten eve geldiğimden beri hiç aklımdan çıkmıyordu olanlar. Elimdeki mendile biraz daha kolonya döküp yanağımı silerken yine düşüncelere daldım.

Dün gece Güneş'in elbiselerinden birini giyip, yüzüme de berbat bir makyaj yaptıktan sonra hastaneye gitmiştim. Makyajı yaparken berbat olduğunu düşünmüyordum tabii. Tıpkı Ahu gibi üzerimdeki elbiseyle uyumlu bir şekilde dudağıma Güneş'in kırmızı rujlarından birini alıp sürmüştüm. Gözlerime on kere sürüp sildiğim, bir türlü düzgün sürmeyi beceremediğim eyeliner'ı son denememde de yamuk bir şekilde sürünce daha fazla uğraşmak istemediğim için öylece bıraktım. Elbiseme uysun diye dudağıma sürdüğüm ruju allık niyetine yanaklarıma da sürdüğüme inanamıyorum.

Evet, olanları hatırlıyordum. Ne zaman Füg haline bürünsem, gerçek kimliğime dair tek bir bilgi hatırlamıyordum ama gerçek kimliğime dönünce Füg halinde neler yaptığımı en ince ayrıntısına kadar hatırlıyordum. Keşke tam tersi olsaydı. Füg durumdayken geçmişi hatırlamadığım gibi, normale döndüğümde de o zamanki olanları hatırlamasaydım.

Hastaneye gittiğimde görevliler beni tanıdığı için içeri girmem konusunda bana zorluk çıkarmamışlardı. Hızlı adımlarla asansöre doğru yol aldım. Asansöre bindiğimde son derece sakindim. Aklımda ne asansör korkum, ne de bu korkuma sebep olan yaşanmışlıklar vardı. Hiçbir şey hatırlamıyordum.

Asansör en üst kata geldiğinde durdu ve dışarı çıktım. Adımlarım sanki istikametini bilen akar su misali beni doğrudan Ahu'nun odasına götürdü. Kapı kilitli değildi, zaten bu katdaki odaların kapıları hiç kilitli olmazdı. Kapıyı açtım ve sanki mekânın sahibiymişim gibi gayet rahat bir şekilde içeri girdim. Bu oda da Rüzgâr ve Koray'ın odasından farklı olarak bir tek kocaman bir boy aynası vardı. Ahu cadısı Rüzgâr'a güzel görünmek için bu aynanın önünde süsleniyor olmalı.

Aynanın yanında duran askılıkta Ahu'nun önlüğü duruyordu. Askılığa doğru bir kaç adım attım ve önlüğü alıp üzerime giydim. Daha sonra aynadaki yansımama bakıp bir süre kendimi seyrettim. Şuan aynaya bakarken düşündüklerim aklıma gelince acıklı bir şekilde tabessüm ettim. Önlüğün üzerindeki yaka kartında yazan Uzm. Psk. Ahu Ataman yazısına bakıp kendimle gurur duyarcasına tebessüm ederek omuzlarımı dikleştirdim. Kendimi Ahu'nun yerine koyduğuma inanamıyorum!

Daha sonra odadan çıkıp hastaların olduğu kata indim. İlk olarak kadın hastaların olduğu bölüme gittim ve Dilara, Ahsen, Leyla, Ayça ve Ayşe'yi de alıp erkek hastaların olduğu bölüme geçtim. Kadın hastalara dönüp "Siz burada bekleyin," dedikten sonra karşıma çıkan ilk odanın kapısının önünde durdum ve kapıyı dahi çalmadan direkt içeri daldım.

İçeri girdiğimde, üzerinde sadece bir şort olan Olcay'la gözgöze geldim. Şaşkınlıkla bana bakan adamın şaşkınlığı saniyeler içerisinde yerini pis bir sırıtmaya bırakmıştı. Dudakları yukarı doğru kıvrılırken, "Pamuk şeker," dedi kaşlarını kaldırarak. Beni odasında görmeyi beklemiyordu tabii. Gözlerimi Olcay'ın üzerinden çekip odasındaki garipliklere çevirdim. Duvarlarında asılı olan çıplak kadın posterlerine yüzümü buruşturup başımı yatağının olduğu yöne çevirdim. Kocaman bir şişme bebek yatağın üzerinde iki ellerinden yatağın başlık kısmına bağlanmış bir şekilde tavana bakıyordu. Bebek dediysem öyle oyuncak bebek değil, bir insan boyutunda plastik bir bebekti bu. Yüzü makyajlıydı ve kafasında yeşil kıvırcık bir peruk vardı.

FÜGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin