🔸4.BÖLÜM: KARANLIK DİYARLAR

985 151 54
                                    

Güneş ufukta alçalıp gökyüzünü toz pembeye boyarken malikaneme geri döndüm. Orada beni bir sürpriz bekliyordu; Başkan Eugine. Adamın çoktan gelmiş olduğunu görünce kaşlarımı yukarı kaldım ve ceketinin duruşunu düzelterek oturduğu yerden kibirli bir ifadeyle kalkışını izledim. Acelesi neydi bilmiyordum ama beni şaşırttığı bir gerçekti. Başkan Eugine'nin hiçbir şey için bu kadar sabırsız olduğunu gördüğümü hatırlamıyordum. Her ne kadar vereceği hediye ilgimi hiç çekmese de onun heyecanı benim de meraklanmama neden oluyordu. Derin bir nefes alarak daha önceki konuşmamızı düşündüm; 'Elli milyon pell, ha?' diye geçirdim içimden. Muhtemelen Abraham haklıydı. Aşırı pahalı, büyük bir arazi falandı. Ya da onun gibi bir şey. Meclis başkanın devlet hazinesini bu şekilde kullanması beni rahatsız etse de bunu ona söyleyecek falan değildim. Elit Meclisi'nin diğer üyeleri bu konu hakkında bir şey demiyorlarsa bana laf düşmezdi. Kaldı ki sabah olanlardan sonra bu adamla tartışacak enerjim kalmıştı.

Doğru ya...

Bir de o silahlı haydutlar vardı.

Adamların tehditleri kulaklarımda çınlarken ve tüylerimi diken diken ederken suratımı asmadan edemedim. Bu durum canımı hiç olmadığı kadar sıkıyordu. Daha önce kimse beni tehdit etmemişti. Silahın namlusunu çenemde hissettim o anı anımsarken korkuyla titredim. Bir an önce bu soruna bir çözüm bulmam gerekiyordu yoksa o adamlar geri geldiğinde başım ciddi bir şekilde belaya girecekti. 

Fazla düşünmek başıma ağrıların saplanmasına neden olunca bu konuyu daha sonra düşünmek için aklımın bir köşesine not ettim.

Ben düşüncelerimin arasında kaybolmuşken Başkan Eugine selam vermek için elini uzattı. Adamın tombul eline baktım ve iç çekerek zarif bir şekilde elini sıkarken "Tekrardan hoş geldiniz, Başkan Eugine. Biraz daha geç bir vakitte gelmenizi bekliyordum. Erkencisiniz." dedim. Kibar olmak için kendimi zorluyordum ama şu an gitmek istediğim tek bir yer vardı, o da yatak odamdı. Dün gece doğru düzgün bir uyku çekmediğim için uykusuzluk yavaş yavaş üzerime çökmeye başlamıştı.

"Bugün kendimi biraz sabırsız hissediyorum."

Görebiliyorum, evet.

"Ne hoş, beni de sabırsızlandırıyorsunuz."

Başkan Eugine bana sırıttı. "Sabırsızlık iyidir, Vanessa. Canlı hissettiriyor, değil mi?"

Biraz bile değil.

Kararsız bir tavırla "Galiba," diye mırıldandım çünkü bahsettiği sabırsızlığın ne tür bir sabırsızlık olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

Başkan Eugine yaka saatini çıkarıp saatin kaç olduğuna bakarken ben de sessiz gözlerle onu süzdüm. Bakışlarım altın ve pırlantadan oyulma broşunda takılı kaldı. Bu pahalı broş elmastan parıltıları olan bir güneşi andırıyordu. Elit Meclisinin simgesiydi bu. Başkanın "Arabam ilerideki caddede bekliyor. Yapacak bir işin yoksa çıkalım mı? Yol biraz uzun ve ne kadar erken çıkarsak o kadar iyi." dediğini işittiğimde daha da meraklandım.

"Uzun mu? Ne kadar uzun? Nereye gidiyoruz ki?"

Başkan Eugine'nin ince dudakları anlamlandıramadığım bir imayla kıvrılırken "Bu bir sürpriz." diyerek beni daha da derin bir merakın içine sürükledi.

Harika. Beni tamamen kendi hayal gücümle baş başa bırakıyordu.

Lütfen vahşi bir hayvan olmasın. Lütfen vahşi bir hayvan olmasın. Lütfen vahşi bir hayvan olmasın. Lütfen vahşi bir hayvan olmasın...

Hediyem ne olursa olsun bundan kaçmamım bir yolu yoktu, biliyordum. O yüzden her şeyi akışına bırakmaya karar verdim. Ellerimi bir kere çırptım ve heyecanlı bir genç kadın gibi görünmeye çalışarak "O halde neyi bekliyoruz?" deyiverdim. "Hadi, bir an önce yola koyulalım!"

Gladyatör: Tutsak Ruhlar (1) Where stories live. Discover now