🔸6.BÖLÜM: HOŞ BİR DEĞİŞİM

939 153 69
                                    

Neredeyse unutulmuş bir yerden akşam karanlığını çöktüğü bir şehre dönüş yapmak tahmin ettiğimden çok daha gevşetici bir deneyim oldu. Arabayla sokak lambalarının altından hızla geçerken camdan dışarı baktım. Yağan yağmur yüzünden herkes evine çekildiği için şehir terk edilmiş gibi duruyordu. Bu da içimdeki kasveti daha da yoğunlaştırıyordu. Bugün olan her şey beni çok şaşırtmış, çok yormuştu. Sabah tehdit edilmem, kuzenimle karşılaşmam, Başkan Eugine'nin garip tavırları, sonra Damien... Düşündükçe kafayı yiyecek gibi oluyordum! Bu konu hakkında ne düşüneceğimi kestirememem bir yana Başkan Eugine'nin hediyesini düşünmek kendimi berbat hissetmeme neden oluyordu. Elbette şehirdeki asillerin çoğunun kölesi vardı ama benim köle olarak kullanmakta sakınca görmeyeceğim tek kişi Peter'dı. Peter'ın şu an çok uzaklarda hayatın tadını çıkarıyor olması bir yana arkadaşımı gerçekten özlemiştim. Eminim Abraham'da oğlunu özlemiştir. Ah, Abraham! Bu konuyu bir an önce onunla konuşmalıydım. O benden çok daha yaşlı olduğu için eminim yol göstermekte iyi bir seçenek olurdu.

Şoför, arabayı malikanemin bahçe kapısının önünde durdururken Başkan Eugine bir puro çıkarıp ince dudaklarının arasına yerleştirdi. Adam ceplerini yoklayıp kibrit kutusunu ararken inmek için hareketlendim ama başkanın yeniden konuşması beni durdurdu. Ağzında puro olduğu için boğuk bir sesle konuşsa da ne dediğini anlamıştım.

"Çok sessizsin. Tüm bu durum hakkında ne düşünüyorsun cidden?"

Rezalet.

"Beni gerçek anlamda hazırlıksız yakaladınız. Ben... Bu tür bir hediye beklemiyordum cidden."

"Mmm..."

Tek dediği buydu.

Huzursuzluk beynimden kalbime yerleşirken oturduğum koltukta hafifçe kıpırdandım. "Ama bu kadar pahalı bir hediyeye gerek yoktu cidden. Hem o köle neden bu kadar pahalı ki?"

Başkan Eugine müthiş bir kibirle gülümsedi. Kıvırcık saçlarıyla ve yuvarlak yüzüyle sevimli bir siması olsa da sevimli olmaktan kilometrelerce uzak bir karakteri vardı. "Ne var biliyor musun? Gerçekten de seni davet ettiğimde benimle birlikte arenaya gelmeliydin. O zaman o pisliğin neden bu kadar pahalı olduğunu anlardın."

"Beni kan tutuyor."

Puroyu dudaklarından ayırırken "Tüh," dedi ama dediği şeye rağmen ağzını keyifle büzmüştü. Bana göz ucuyla değerlendiren bir bakış attı. "Bu durumda Damien'ı arenada dövüştürmezsin, değil mi? Yine de bunu bir düşün. Hiçbir dövüşü kaybetmediği için o küçük pislikten oldukça iyi para kazanabilirsin."

"Onu kabul ettiğimi söylemedim henüz." diye mırıldanarak konuşmasına itiraz ederken suratımı asmadan edemedim.

"Kabul edeceğinden eminim."

"Nereden biliyorsun?"

"Çünkü senin nasıl biri olduğunu biliyorum."

Aman ne güzel. Demek bu yüzden bana asla memnun olmayacağım bir hediye vermek istemişti.

Başkan Eugine'ne hızlıca bir veda ettikten sonra arabadan indim ve yağmur saçlarıma damlayıp beni ıslatmaya başlarken kısık sesle bir lanet homurdanarak koşmaya başladım. Başkanın arabası evimin önünden ayrılırken çoktan verandaya gelmiştim. Yüzümdeki yağmur damlalarını paltomun koluyla sildikten sonra kapının ziline bastım. Bir süre sonra içeriden zarif adım sesleri geldi. Abraham kapıyı araladı ve ben içeri girerken "İzninle?" diyerek paltomu çıkarmama yardım etmek için ellerini uzattı. Her zamanki gibi tam bir beyefendiydi. "Hoş geldin, Vanessa. Ben de seni bekliyordum." Gevşediğimi hissettim çünkü Abraham şömineyi yaktığı için içerisi dışarının aksine sıcacıktı. Derin bir nefes aldığımda burnuma ızgara ve çorba kokusu geldi. Bunun üzerine karnım tüm gün bir şey yemediğimi hatırlatmak için guruldadı. Abraham, paltomu ayaklı askılığa asarken usulca güldü...

Gladyatör: Tutsak Ruhlar (1) Where stories live. Discover now